Cemele (Çayağzı) köyümüzün kuzeyinde bir tepe ve eteklerinde halk arasında buğun “Acıpınar” denen ve çok eskilerde adı “Acıypa” olan bölgede , “Tümülüs mezar”, “kilise” dâhil, çok eski yerleşim yerinin “ören” izlerine rastlanır
1990’de definecilerin eliyle koymuş gibi nokta bir hamleyle çıkardıklarını bir gün sonra gözlemlediğim “lahit’i görmemin unutamadığım anısıyla; Adeta “antik bir eski kent”i andıran bu bölgeyi 30 yıl sonra bu bölgeden bir kadim dostumla yeniden gezme fırsatı buldum.
Bazı yerel tarih yazarlarının tamda bu “Acıypa” bölgesinde en eski yerli halkların yaşadığına dair sezilerini ifade etmeleriyle, çok eski söylenceleri yan yana getirip üstüne de mevcut “ören” bölgesinin halini ekleyince çok eski zamanların uzak dehlizlerine dalıveriyorsunuz.
Öyle ki, bölgede kilise Tümülüs mezar ve bir çok yaşam izleri bırakan “Acıypa”lı yerli halkın, Kırşehir Ankara yolu üzerinde Karahıdır yolu kavşak noktasında yer alan Japonların kazı başlattığı meşhur “Yassıhöyük”den buraya gelip yerleşim kurduğu şeklinde rivayetler de var.
Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’den oluşan Kaman Kalehöyük kazı ekibi; burada Erken Tunç Çağı’na ait buluntular elde etmiş, höyüğün Helenistik Dönem,Demir Çağı,Orta Tunç Çağı ve Erken Tunç Çağı’nda iskan gördüğünü somutlaştırmış,höyüğün Orta Demir Çağı ve Orta Tunç Çağı’nda önemli bir kent olduğu yönünde kesin sonuçlara varmıştır.
İlginçtir bu “Yassıhöyük”adı, çok eski hikâyelerde “Karayzın” olarak geçiyor ki, “Yassıhöyük” cıvarında tarlaları olan bölge halkı; bu “Yassıhöyük”ün bulunduğu mevkii, “Karayazı Mevkii ”olarak adlandırmayı hala sürdürmektedirler.
Bizim “Yassıhöyük”ün “Karayzın”denen adı; halk dilinde, “karayazı” olarak bugünlere gelmiş olmalı.
Ve işte “eski yerli halkların” derin yasam izlerinin bulunduğu, bu izlerin Yassıhöyük’e kadar uzandığına ilişkin sorgulamaların bu “ören” bölgesi; “Arkeoloğlar”ın değil definecilerin radarlarına girmiş yıllar yılı.
Bu “Acıypa” bölgesi ,”Davullu Kayalığı”nın üst taraflarında yaygın “Tümülüs Mezarlar”a rastlanılmış ki bunların birçoğu hazine avcılarınca yarılmış.
Bu “Davullu Kayalığı”nın hemen eteklerinde düzlüğe gelmeden bir “Kilise harabesi”nden kalıntılar ve izler var.
Definecilerin dirlik vermediği bu “Kilise” yapısından şimdi 2020 Haziran’ı başında resimlediğim sadece 3 parça yıkılmamış küt, kısacık kalmış duvar kalıntısı ve de etrafa saçılmış kırmızı tuğla kırıkları ile yapıda kullanılan taş parçaları mevcut.
Bu kilise yapımında Kullanılan malzeme; gerek harabe duvarda, gerekse yıkıntıların izlerinden de görüldüğü gibi taş ve tuğlanın karışık kullanıldığı Kırşehir deki “üçayak kilisesi” yapımındaki malzemelerle eşlesen bir benzerlik mevcut.
Halkın zamanla kolayca “Acıpınar”dediği “Acıypa” bölgesi iyi incelendiğinde;
- Hem güvenlik açısından korunaklı tepe ve yamaç,
- Hem yaşamsal ihtiyaç olarak su kaynakları bakımından zengin,
- Hem de gizlenmek için kuytu alanı bol olan bir doğa harikası bir yer…
…Evet, 1990 ya da 1991 yılında 30 yıl önce 15-20 kişilik bir dost kafilesiyle tamda “kilise harabesi”nin aşağı öze doğru meylinin azaldığı bir noktada bir çeşme altında ki ağaçlık ve yeşil bir noktada bir Cumartesi piknik anısı alıp getirdi beni buraya..
Öğle saatlerinden günün akşamına kadar piknik yapmış “kilise Harabesi”ni ve bölgeyi ilk defa görmüştüm. O gün sık sık piknik noktamızdan 50 metre kadar “kilise harabesi” yönündeki çeşmeden el-yüz yıkamaya gidip geldiğimizi hatırlıyorum.
Hemen büyük çoğunluğu benim gibi bölgeyi yeni gören arkadaşlardı ve de doğayı sevdiklerinden ertesi gün de aynı yerde buluşmak üzere sözleşivermiştik.
Hiç unutamadığım ve bir yerel kültür-tarih araştırmacısı olarak bölgeyi benim için önemli kılan bir gelişme ile karşılaşmıştım.
“Kilise harabesi” altındaki çeşmenin akarsuyunun göllendiği bir 3-4 metrekare kadar bir gömüksü çukur alana, geceden ya da akşamdan bir iş makinesi getirilmiş, (kepçenin izleri bariz olarak belliydi)tam bir nokta isabetle hiçbir yere dokunulmadan bu çukurun içinden çıkartılan koskoca “lahit” , suyun başına konuvermişti.
30 yıl sonra şimdi gittiğimde çeşmenin tümden bozulduğunu ve bir akar kalmadığını, “davullu Kayalıkları”ndan iteklenen ya da kendi kopup gelip yuvarlanan büyük taşların çeşme bölgesini kapattığını gördüm.
Evet, Bu “Acıypa”,halk deyişiyle “Acıpınar,”Davullu kayalıkları” çevresi daha gezerken bile adeta “antik bir eski kent” izlenimi veriyor.
Burada yakın zamana kadar taşlarla yapılmış odacıklarda ve evlerde yaşayan aileler olduğu söylenirken tümüyle yıkılmış eski taş ev harabelerinden dolaşırken taşların arasına karışmış çanak, çömlek ve tuğla kırıkları bir hayli yaygındı.
Yıllar yılı defineciler oyum oyum oymuşlar da, bizdeki “sit” kavramı ile “Arkeoloji” adı bu bölgede hiç “telaffuz” edilmemiş.
“Kaman Çağırgan” ve “Yassıhöyük”te Kazı yapan, Kırşehir’in Kaman ilçesinde 33 yıldır sürdürdüğü kazılarda 2 binin üzerinde eseri gün yüzüne çıkaran. Kazılardan çıkan eserleri de, Kalehöyük’teki Japon Bahçesi içinde yer alan “arkeoloji Müzesi”nde sergileyen,”Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü” devreye alınıp, yanlarına, Ahi Evran Üniversitesi’nin arkeoloji birimleri de katılabilinir.
Bu bölge sadece “arkeolojik kazı alanı” değil, tarih- kültür zenginliği içinde, bir geniş doğa harikası olarak da Kente ve ülkeye kazandırabilir.
Bu bölge; birçok yönüyle mevcut “Japon Bahçeleri”nin konuşlandığı yerlerden kat kat daha iyi konumda olup, çok küçük dokunuşlarla, “kültür-tarih ve doğa”yı da içine alan halka açık devasa peyzaj projelerine de son derece elverişlidir…
Sayın vali İbrahim AKIN; “valilik-üniversite -Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü” üçgeni içinde süreci olgunlaştırarak Kültür Bakanlığın onayını alıp bu kadim kentte ülkeye iyi bir iz bırakabilir.
06-06-2020 -Kırşehir
Adnan YILMAZ