14 Aralık 2024

AHİLER VE BEKTAŞİLER YA DA KIRŞEHİR- HACIBEKTAŞ

 

“Babai ayaklanma”sının bastırılması Anadolu Türkmenlerini durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı Hacı Bektaşı Veli, kendi adını taşıyan tarikatı kurar.
Bektaşilikle ve daha öncesinde Babailikle barışık olmayan Mevlevi kaynakları bile “Horasanlı Hacı Bektaş, Anadolu’da zuhur eden ve taraftarlarınca Baba Resul Allah denilen Baba Resul’un Halifesi idi.” diyerek Babailikten Bektaşiliğe uzanan sürecin, birbirlerinin ardılı olduklarını doğrular.
Yine Baba İlyas’ın çeşitli kuşaklardan torunu olan tarihçi Aşıkpaşa oğlu (Aşıkpaşazade) Hacı Bektaş’a ilişkin olarak aktardığı bilgilerde şöyle der:

 

“Bu Hacı Bektaş, Horasan’dan kalktı. Bir kardeşi vardı Menteş derlerdi. Birlikte kalktılar. Anadolu’ya gelmeye heves ettiler. Evvela doğru Sivas’a geldiler. O zamanda Baba İlyas gelmiş, Anadolu’da oturur olmuştu. Meğer onu görmek isteğiyle gelmişler. Onun daha hikayesi çoktur. Bu Hacı Bektaş, kardeşiyle Sivas’a Sivas’tan da Baba İlyas’a geldiler. Oradan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseri’ye geldiler. Menteş yine memleketine yöneldi. Hacı Bektaş, kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı Sivas’a çıktı. Oraya varınca eceli yetişti. Onu şehit ettiler. Bunların hikayesi çoktur. Hepsini doğru haberle bilmişimdir. Hacı Bektaş, Kayseri’den Karahöyük’e geldi. Şimdi mezarı oradadır.”

***

BABAİ İSYANLARININ KIYIMINDAN ARDA KALAN “KILIÇ ARTIĞI” TÜRKMENLER

 Hacı Bektaş’ın Anadolu’da muhtelif zümreleri birleştirmek ve “Kılıç artığı” Türkmenlerini etrafında toplayarak Babailer’e yeni bir istikamet kazandırmak amacı güttüğü, Babai İsyanı’nın ve büyük kıyamın  ardından uzun süre ortalıkta görünmediği, faaliyetlerine bir gizlilik kattığı hemen bütün tarihçilerin üzerinde birleştiği bir noktadır.
Sözü edilen dönemde Hacı Bektaş’ın başlangıçta (  Türk tarihinin en büyük Türkmen isyanında) Türkmen kıyımının doruğuna ulaştığı 1240 yılından ve de sonrasında gelen Moğol istilasının vahşeti düşünüldüğünde, hem Selçuk sultanlığının, hem de Moğol istilasının hedefi haline gelen Hacı Bektaş’ın faaliyetlerine büyük bir gizlilik kattığını düşünmek hiç de hayal değildir.
Babai İsyanı’nın bastırılmasından sonra uzunca bir dönem ortalıkta görünmeyen Hacı Bektaş, nihayet Kırşehir’in Suluca Karahöyük’te ortaya çıkarak buraya yerleşmiş Babai İsyanlarının kıyımından arda kalan “Kılıç artığı” Türkmenleri etrafında toplamıştır.

Babai isyanlarına iştirak etmeleri nedeniyle Sultan II. GıyaseddinKeyhüsrev tarafından çok sayıda Ahiler de tutuklanmış, bu tutuklananlar arasında Ahi Evran de yer almıştır.

Moğolların ev ev Ahi ve Türkmen aradıkları bu dönemde; Ahi Evran‘le, Hacı Bektaş’ın “kara gün dostluğu” bu dönemlerde gizlidir.

Babai ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılması Anadolu Türkmenlerini durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı Hacı Bektaş-ı Veli, kendi adını taşıyan tarikatıyla ünlenir.

HACI BEKTAŞ VİLAYETNAMESİ’NDE AHİ EVRAN

Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde, Hacı Bektaş’ın Kırşehir’deki bu Kaya Şeyhi ile adı geçen noktada sık sık buluştuklarına değinilir ve şöyle denir:

‘Rivayettir ki, Hacı Bektaş Horasini Kadesallahu Sırrehülazizin Salih adlı aziz ile mülakat olduğunu ayan ve beyan eder:
Bir vakit Sultan Hacı Bektaş Veli Kırşehirine varmışlar idi. Ol vakit Kırşehrinde Seyyid Salih adlı bir er var idi. Ol Seyyid Salih mezarı yakınında bir tekye dahi var meşhurdur. Kaya tekyesi derler. Bektaşi hanedir.
Hazreti Hünkar ve Ahi Evran Padişah Şeyh Süleyman ve İsa mücerred ve Seyyid Salih mezarı yerindeki halvette oturup sır sohbetini ederken meğer o aradan bir ırmak geçerdi. Ol ırmağın kurbaları ötmeye başladılar. Şöyle kim, erenlerin sohbetine onların öttüğü hali bi huzurluk verdi, incindirler. ’

Bu rivayet ırmaktaki kurbağaların ötmesi, huzursuz olmaları ve Hacı Bektaş’ın keramet gösterip kurbağaların sesini kesmesiyle devam eder… İşte Hacı Bektaş Vilayetnamesinde geçen Kırşehir’de Kayabaşı Mahallesi’nden ve Kılıçözü Çayı’na yakın bir noktada yer alan ve halk arasında öteden beri “Kaya Şeyhi  Türbesi” diye nitelenen bu harabeye ilk defa 1993 de dönemin Belediye Başkanı Dr. Cahit Gürses tarafından dikkat çekilerek isabetle türbe mezar yapılmış yakın çevresi koruma altına alınmıştır

***

HİKMET KIVILCIMLI VE HACI BEKTAŞ

“Osmanlı Tarihinin Maddesi” adlı eserini henüz tamamlamadan önce 1950’de Kırşehir Cezaevi’ne getirilen, Kırşehir Cezaevi’nde yattığı, süreler içinde sık sık idari izinle Kırşehir merkezini dolaşarak Kırşehir tarihine ilgi duyan ve araştırmalar yapan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, eserinde Kırşehir’e ilişkin olarak ciddi notlar düşer.
1957-1960 yılları arasında Kırşehir Milletvekilliği yapan ve döneminin ciddi kent aydın entelektüellerinden Avukat Hayri Çopuroğlu Dr. H. Kıvılcımlı ile Kırşehir cezaevinde yattığı sırada çarşı iznine çıktığında sık sık görüştüklerinden ve Kırşehir tarihine ilişkin olarak sohbet ettiklerinden bahseder.
Aynı dönem ve muhtemelen yine bir bir izinli çıkışışında o zamanlar 1950 yılında Kırşehir’e bağlı Hacıbektaş’a ’da uğrayan Dr Hikmet Kıvılcımlı Hacıbektaş da
• Hacı Bektaş Veli Dergâhı ve evler, Bektaş Efendi Türbesi
• Pir evi ve Balım Sultan Türbesi
• Yel değirmeni ve sağındaki Karahöyük tepeliğinin resmini çizer.
Kıvılcımlı’nın bu çizimleri ve arşivi, Latife Fegan ve eşi Fuat Fegan’ tarafından Hollanda’da bulunan Sosyal Tarih Enstitüsü’ne taşınmıştır:(https://access.iisg.amsterdam/universalviewer/#?manifest=https://access.iisg.amsterdam/iiif/presentation/ARCH00723.33/manifest)

 Kırşehir tarihine ilgi duyan ve araştırmalar yapan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, eserinde Kırşehir’e ilişkin olarak şu notları düşer:

Hacı Bektaş Veli Dergahı ve evler. En sağda ise Bektaş Efendi Türbesi. Yıl 1950.(Hikmet Kıvılcımlı Çizimi.)

“Osmanoğulları’nın kaçınılmaz başarıları daha başlamadan bütün kutsallıklar Osmanlılığın politik ve askercil örgütlenmesi uğruna ılgar ettiler. Bu ılgar edişin en büyük ve köklü iki sembolü Şeyh Edebâli ile Hacı Bektaş oldu. Bu iki adamın Osmanlı politika ve askerlik hayatında oynadıkları yaman rol önemsiz birer tesadüfmüş gibi konulur. Her insancıl olayda olduğu gibi burada da tarihcil Determinizm yüzde yüz etkendir. Şeyh Edebâli’de Hacı Bektaş da Kırşehirlidirler. Nitekim Türk dilini ilk güçlü savunan bilgin Ahmet, Kırşehri’de Anadolu’da Türk birlik ülküsünü şiirleştiren (sonra torunu ile ilk gerçekçi Osmanlı tarihini veren) Âşık Beşe de, bütün şehir üretmenlerinin kansız fütuhatına

Pir evi ( solda), Balım Sultan Türbesi ( sağda)
(1950.Hikmet Kıvılcımlı Çizimi.)

kucak açmalarını sağlayan Ahi Evran da hep Kırşehirlidirler. Kırşehir gelişigüzel bir kasaba değildir. Anadolu’da Bizans’a karşı ilk serhat boyu olan Kızılırmak’ın Koçbaşı gibi batıya

çıkıntılı yerinde ‘Kızılelma’ ülküsüne en önde yaklaşan bir kenttir. İlhanlı ve Selçuklu çöküşünden sonraki Türk dağınıklığına karşı ilk Türk’ün birlik çığlığını yükselten, birleştirici köy ve şehir örgütleşmelerini geliştiren bir ocak Kırşehir’dir. O tarihçil devrimler çağında sık sık

Yel değirmeninin sağındaki tepelik Kara höyük.(1950. Hikmet Kıvılcımlı Çizimi.)

buluşan ermiş üçler Kırşehir’de toplaşırlardı. Şehir üretmenlerinin örgütünün başı Ahi Evren ile Türk İlb’lerinin ‘ozan’ı Âşık Beşe, o zaman debbak ahilerinin çalıştıkları Kırşehir ırmağı boyunca buluşurlar, köy üretmenleri örgütünün başı Hacı Bektaş’ı beklerler, orada ‘yârenlik’ ederlerdi. Kırşehirli Şeyh Edebâli’nin Osman’a kızını verişi gibi, o kızın karnından çıkacak çınar ağacının bütün dünyayı kaplaması rüyası da, yorumu da Kızılırmak Serhadinden Sakarya Serhaddine gelişin mitolojisidir. Bugün gerçek mitolijiler gibi, o Osmanlı ‘rüyası’ da, yalnız tarih sezilerinden kaynak almıştır. Yoksa, o anacık Babacık günlerinde kimin aklından eserdi Bursa’dan kalkıp da Kırşehir’in en ücra Suluca Karahöyük’ü önündeki Hacı Bekteş’in soluğundan yeniçeri ruhunu çıkartmak? Bütün Osmanlı orduları bu mitolojik gerçekliklerin hamuruyla yoğrulacaktır.”

MALYA OVASINDA BÜYÜK KIYAM

Hacı Bektaş Vilayetnamesine göre, Suluca Karahüyük Köyüne Hacı Bektaş’la birlikte gelen ilk müritlerinin Çepni olduğu öğreniliyor ki, bu Çepniler’in büyük kısmının niçin Kızılbaş olduğu böylece izah ediliyor.

Bu Çepniler’in mühim bir kısmı herhalde 1240’taki Baba İshak Türkmenlerinin isyanlarına katılmışlardır.

Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinin hemen 3 km. kuzeyinde yer alan “Çepni” adlı bir köy bulunmaktadır. Bu köy Malya Ovası yakınlarındadır. Tam da bu noktada Cevat Hakkı Tarım’ın görüşlerine katılmamak mümkün değildir.

Cevat Hakkı TarımFuat Köprülü’nün “Çepnilerin Babai Türkmenlerinin bakiyeleri dediğini” hatırlatmakta, Babailerin Malya Ovasında kılıçtan geçirildiğine ve bu köyün Malya Ovasına yakınlığına dikkati çekmektedir. Nitekim Cevat Hakkı Tarım’ın da belirttiği gibi bu köy halkının Alevi oluşu bunların “Babai Türkmen topluluğunun bakiyeleri” olduğundan şüphe edilmez.

BABAİ TÜRKMENLERİNİN ARDILI VE YENİ ŞEKLİYDİ BEKTAŞİLİK

Hacı Bektaş’ın, Babai İsyanı’nın hemen ardından Kırşehir yöresini yerleşme alanı olarak seçmesi kesinlikle tesadüfî olmamıştır.
Kaldı ki, bu bölgeye Babailer’den yalnızca Hacı Bektaş yerleşmemiş, yine onunla birlikte Baba İlyas’a bağlı olan Şeyh Edebali ve yine Baba İlyas’ın oğlu ve Aşık Paşa’nın babası olan Muhlis Paşa da Kırşehir yöresinde faaliyetlerini sürdürmeye başlamışlardır.
Bunlardan Şeyh Edebali zaviyesini önce Larende’de (Karaman) açmış, sonra onu Bilecik’e göçürtmüş, Baba İlyas oğlu Mühlis Paşa da Kırşehir’de faaliyet göstermiş, sonradan torunu Elvan Çelebi tekkesini Çorum Mecitözü’ne göçürtmüştür.

Tüm bunlar Kırşehir ve çevresinde ciddi bir “Babai Türkmen tabanı” olduğunun da işaretleridir.
Bir Menakıbnameye göre Kırşehirli Şeyh Edabali Baba İlyas’ın öğrencilerinden olup aynı zamanda halifesidir. Babai ayaklanmasından sonra takibe uğrayan ve göç ederek uca sığınan çok sayıda Babai dervişi gibi oda batıya gelenlerdendir.

  MEVLEVİLİK VE BEKTAŞİLİK YEGÂNE HÂKİM TARİKATLARDI

Moğol istilası altında Selçuklu egemenliğinin zayıflayıp, beyliklerin kuruluş halinde olduğu 75 yıllık dönemde, bir yanda Mevlevilik, diğer yanda Bektaşilik yegane hakim tarikatlar olurken Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol kuşatması altında, kukla duruma düşünce, Kuran’ı kaynak gösterip Moğol hanlarını destekleyen ve düzenin dinsel fetva ayağını oluşturan Mevlevilere göre,“Allah’ın iradesiyle devlet kime tefhiz edilmiş ise ona bakılır ve iktidarının yanında yer alırız,  Allah memleketi Selçuklulardan Cengiz Hanlılara ısmarlamıştır.”şeklinde bir yaklaşım hakim olmuştur.

Selçuklu sultanlarının ve sonrasında Moğolların atının üzengisini tutturan Mevlâna, kendisine kesinlikle boyun eğmeyen ve ters düşen iki kırsal kesim önderine Hacı Bektaş‘a ve Ahi Evran’a kızmaktadır. Nitekim Ahi Evran‘in, Mevlâna‘nın övgüler yağdırdığı yakın dostu Moğol valisi ve ünlü noyanı Caca Bey tarafından ortadan kaldırılmış olması da akılda tutulmalıdır.

Anadolu’da “Mevlevi tekkeleri”nin aksine Türk dili kullanılmaya önem verilmiş, kökleri Şamanlığa kadar giden dans ve müzik törenleri korunmuş, “sunni sofu dogmacılığı” yine yerilmiş, bağışlayıcı, insancıl tanrı anlayışı korunarak Anadolu’da kendince “halk İslamı” yaratılmıştır.
Selçuklu Sarayı resmi dilinin ve edebiyatının Farsça olduğu devirde, Türk halkı arasına girerek kadınlı erkekli toplantılarda Türk dilinin, müziğinin, şiirinin, geleneklerinin korunması ve gelişmesinde Hacı Bektaş-ı Veli’nin, bu Türk bilim ve düşün adamının büyük emeği geçmiştir.
Trakya ve Balkan ülkelerinin Türkleştirilmesinden ve İslamlaştırılmasında dervişlerin önemli katkıları oldu.

Savaşlar sonrası, fethedilen yerlerin yeniden inşası ve işletilmesi gerekiyordu. Dervişlerin asıl faaliyetleri o zaman başlıyordu. Onlar düzenleyici ve insancıl davranışlarıyla halkın gönlünü kazanıyorlar, askerlerin gücüne olan ihtiyacı azaltıyorlardı. Hoşgörülü ve uzlaştırıcı bir davranış içinde oldukları için başarılı oluyorlardı.

Kolonizatör dervişler, çoğu zaman Bektaşi tarikatına bağlıydılar. Ya da Bektaşiler’e yakın olan Ahi ve Abdal gruplarından geliyorlardı.

AHİLER VE BEKTAŞİLER AYNI YOLUN YOLDAŞLARIDIR

“Atatürk biyografisi” ile dünya çapında ün kazanan İngiliz yazar Lord Kınross, “Osmanlı Tarihi” adlı yapıtında Yeniçeri ocağıyla Bektaşilik ve Ahilik arasındaki ilişkiler yönüyle şu saptamalarda bulunur:

“Hıristiyanlığın yerine, kendilerine Bektaşi tarikatının daha esnek görüşlerine dayanan bir İslamiyet öğretilirdi. Bu tarikatın kurucularından olan Orhan Bey Bursa’da onlara dergahlar yaptırmıştı. Şeyhleri Hacı Bektaş-ı Veli bütün yeniçerilerini kutsar ve üzerinde kızıl hilal ve Osman Bey’in yatağanının bulunduğu sancağı verirdi. Hırkasının yenini sıradaki ilk askerin başının üstünden geçirir ve birliğin geleceği için şöyle derdi: ‘Yüzü ak, kolu güçlü, kılıcı keskin, oku sivri olacak. Her savaştan galip çıkacak, dönmeyecek’. Bu kutsamadan sonra yeniçerilerin Ahi başlıklarını andıran beyaz keçe külahlarına Hacı Bektaş’ın hırkasının yenini simgeleyen ve ponpon yerine, tahta kepçeyle süslü bir püskül takılırdı. Yeniçeri ocağının öteki birliklerden daha yüksek bir yaşam düzeyine sahip olduklarını simgeliyordu kazan ve kepçe. Kazanı kutsal bilirler ve yalnız yemek için değil, görüşüp tartışmak içinde çevresinde toplanırlardı. Kıdemlilere verilen adlarda, aynı şekilde mutfaktan esinlenmişti: Çorbacıbaşı, Sakabaşı vb.”

“Her kim bizi Şeyh edinse, onun şeyhi Hacı Bektaş Hünkar’dır. Her kim bizi görmek ister, Hacı Bektaş Hünkar-ı görsün” diyen Ahi Evran, Hacı Bektaş-ı Veli’ye olan sevgisini anlatır.

***
Yine mensur Vilayetname’de dönemin Kırşehir’i şu özlü sözlerle anlatılır:

“Meğer ol vakit Kırşehri’nin adı Gülşehri idi. Dopdolu mescitler, camiler ve medreseler çok idi. Ma’mur şehir idi. Müderrisler ve müftüler ve alimler ve kadılar ve kamiller ile şehrin içi dopdolu idi.”

Hacı Bektaş’a ve Ahi Evran’a ve hatta Yunus’a şaşı bakanların. Yunus‘un bir çok şiirlerini milli eğitim kitaplarından tırnaklamaya çalışanların hali; aslında sadece Cumhuriyet ve “Kurucu Önderler”imizle ve de  Anadolu kültürüyle Arap- Acem cephesinde hesaplaşmalarının halidir ama nafile…

HACIBEKTAŞLILARDA CUMHURİYET VE MUSTAFA KEMAL SEVDASI…

Bu gelenek; ulusal kurtuluş savaşımızda ve sonrasında da Mustafa Kemal ve Cumhuriyet ülküsünden asla ayrılmamıştır
Hacıbektaş’taki Çelebi Efendi ve Salih Niyazi Baba’nın Mustafa Kemal’e ve Kurtuluş Savaşı‘na verdikleri destek, cumhuriyetin ilanı ve onu takip eden devrimler boyunca sürmüştür.

Çelebi Hazretlerinin 1922 de ölümünün ardından yerine geçen Veliyettin Efendi de “Cumhuriyet taraftarlığı” içinde olmuştur. TBMM’nin kurulmasının ardından başlayan siyasi guruplaşmalar ve nihayet Temmuz 1922 de iyiden iyiye olgunlaşan Muhalif guruba karşı Veliyettin Efendi Mustafa Kemal’e son derece sadık kalmıştır.

Nitekim 25.04.1923 tarihinde “Mustafa Kemal’in gösterdiği adaylardan başkasına oy verilmemesini” isteyen yayınladığı bildiri aynen şöyledir:

“Anadolu’da bulunan Sayın Hacıbektaş dergahı Veli Hazretlerine işten saygısı olan tüm sevenlere ve temiz yürekli hanedan yanlılarına… Bu ulusu yaşatan, bağımsızlığımızı sağlayan, yüce varlığı İslam’a şeref olan TBMM başkanı Gazi adıyla Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin yayınladıkları bildiriler tümüyle bilinmektedirler. Gazi Paşa’nın Vatanın ilerlemesi ve yükselmesi hakkındaki her türlü isteğini yerine getirmek bizlerce zorunluluktur.(Farz’ı ayın) Ulusumuzu kurtaracak, mutluluğumuzu sağlayacak o’nun amaca uygun görüşleridir. Bunu yadsıyanların bizimle kesinlikle ilgisi yoktur. Yüce tarikatımızdan olanlara Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği adaylardan başkalarına oy vermemelerini vatanımızın kurtuluşumuzun bu yolla olacağını sizlere güvenle söyleyebilirim… Bu öğüdüme uymayanlar bizden değildir. Hak erenler onlara destek olmaz. Yeniden bildiririm ki bu halka kurtaracak Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır. Onunla birlikte kutsal vatanımızın öz evlatlarıdır. Hiç kimsenin sözünü dinlemeyiniz. Sözümden dışa çıkmayınız. Sizin mutluluğunuzu düşünenler sizi kölelikten kurtaracak Büyük Millet Meclisi Başkanı ve tümümüzün büyüğü Mustafa Kemal Paşa Hazretleridir.”

TEKKE VE ZAVİYELERİN KALDIRILMASINDA BEKTAŞİLER

Anadolu’yu nice acılı yüzyılların içinde devletiyle barıştırmayan devşirmelerin elinden kurtulamayan Anadolu Türkmenlerinin devletle uzlaşması ve de devletini benimsemesi, sevmesi, dahası kendinden sayması, ancak ve ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulup halifeliğin ve saltanatın kaldırılmasından, çok daha önemlisi laiklik ilkesinin benimsenmesinden sonra olmuştur.
Nitekim bu Alevi, BektaşiTürkmen zümreleri Kurtuluş Savaşı boyunca İngiliz mandası altında sözde egemenliklerini sürdürmeye razı olan Osmanoğulları’nın kışkırttığı iç isyanların hiçbirine katılmamış. Bunlardan birçok aydın “halifelik kaldırıldıktan, kadın erkekle aynı nispette eşitlik sağladıktan, sofu doğmacılığının ezilmiş olmasından, kısaca Cumhuriyet devrimlerinden sonra Tekkelerin varlık sebepleri ortadan kalktı.” diyebilmiştir.
…Ve artık eğitici özellik taşımayan Tekke ve zaviyeler tıpkı bugünkü “Cemaatler” gibi dinsel sömürünün, yenilik karşıtlığının simgesi olmuştur.

Bu cemaatler siyasi çalışmalar içerisine girmeye hatta çatışmalarda bulunmaya ve halkın dinî duygularını kullanarak çıkar elde etmeye başladığında. Cumhuriyet Devrimleri ile Çağdaşlaşmayı amaçlayan yeni tipte Türk Devleti için tekke, zaviye, türbe ve tarikat gibi engelleri kaldırmaya yöneldiğinde bu durum “Bektaşi Tekkeleri”ni de içine almıştır.

TBMM, 30 Kasım 1925’te kabul ettiği bir kanunla tekke, zaviye ve türbeleri kapatmıştır. Aynı kanunla bütün tarikatlarla birlikte “şeyh, derviş, dede, mürit” gibi bir takım unvanların kullanımı kaldırılmış, “falcılık, büyücülük, muskacılık” gibi din dışı uygulamalar yasaklanmıştır.

Halkın inançlarını kötüye kullanan dini kurumların kaldırılması ve din dışı uygulamaların yasaklanmasıyla. Türk toplumunun çağdaşlaşması yolunda önemli bir adım atılmıştır.
Şeyhlik, dervişlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, muskacılık, falcılık ve türbedarlık” gibi ayrıcalık bildiren unvanlarda kaldırılmış toplumsal hayatta dinsel sınıflaşmanın önüne böylelikle set konulmuştur.
Esasen Bu gün Türk devrimlerinden geriye yönelimin ve düşmanlığın siyaset kurumuyla işbirliği içinde “kandırıldık, aldandık, büyülendik” denilerek kök salan fetocu pislik “din simsarı cemaat Yapılanması”nın ve benzer Cemaat Yapılanmaların; Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasıyla Türk toplumunun çağdaşlaşması ve laikleşmesi yolunda önemli adımlara verdikleri tek karşılık yine dini hayâsızca kullanarak; Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’e karşı “Deccal”,”din düşmanı” ve “ayyaş”  ithamları olmuş ve halada olmaya devam etmektedir.

***

MIZRAKLARININ UCUNA DEMOKRASİ BAYRAĞI TAKARAK KOPARDILAR AMA;

KIRŞEHİR –HACIBEKTAŞ;” KARDEŞ BELEDİYE”

Bugünlerimize Işık Tutan,  Tarihimizde Bir Cepheleştirme ve Hasımlaştırma Hareketi Olarak; “Vatan Cephesi”ve de, “Kırşehir Faciası”nın İç Yüzü”ne baktığımızda, Bir yandan ‘bana oy vermedi’ keyfiyetiyle ilçe yapılan bir büyük ve köklü vilayetten Hacıbektaş’ın koparılmasının dramını, diğer yanda  “yeter söz milletin “diyerek halka karşı “mızraklarının ucuna demokrasi bayrağı takan”  ama kendilerine oy verilmediği için ceza  sözde “demokrasi havarileri”nin, “milletin adamlığı”nı görürsünüz.

Bu iş sadece siyasal cezalandırmadan öte; Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Âşık Paşa, Tapduk Emre,Yunus Emre, Şeyh Edebali gibi, büyük bir coğrafyaya nüfuz edebilmiş Anadolu Türk mutasavvıflarının yetiştiği eski ve köklü bir  vilayeti ve bölgeyi ayrıştırma düşmanlığı olarak ta tarihsel kayıtlarda yerini almıştır.

Kırşehir’in bu eski ilçesi Kırşehir’den kopartılmış da olsa Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu  Belediye meclisi kararıyla Hacıbektaş’ı “ kardeş belediye” ilan edilmesini sağlayarak etkinliklere katkı ve destek yönünde adımlar atması tarihsel kültürel et-tırnak olmanın bilinci adına gerçekten taktire şayan ve alkışlanacak  bir adımdır.

Aynı şekilde bu gönüldaşlık ve tarihsel yoldaşlık Hacıbektaş Belediye Başkanı  Arif Yoldaş Altıok tarafından da karşılık bulmuş, gönül ve kültür köprüsünün geleceği adına  iyi bir zemin atılmıştır.

Tarihsel olarak bizleri buğun çağdaş bir topluma ve ulus devlete Türkiye Cumhuriyetine taşıyan Anadolu’nun bu genetik kodları bizleri etrafımızdaki karanlıklardan koruyacak ve aydınlatacak önemli bir damardır.

Adnan YILMAZ

error: Emeğe Saygı Lütfen.