22 Ocak 2025

“KALKTI GÖÇ EYLEDİ…”

“Varıp Yaslanayım Hacı Bektaş’a

Abdalın Olayım Çullar İçinde.”

 

1913’de Geldiği Bu Dünya’dan; 3 Aralık 1984′ de,

KALKTI GÖÇ EYLEDİ…

Büyük Saz ve Söz Üstadı Muharrem ERTAŞ’ın Aramızdan Ayrılışının Yıl Dönümünde Saygıyla

***

Doğrusu müzik otoriteleri onu Saz Çalıp Okuyanların Hiçbirine Benzetemediler..

O’nu tanıyanlar son nefesini verene kadar hiç kimsenin; Muharrem Usta’nın sesinin kısıldığına tanık olmadığından bahseder.

Bozlağa girdiğinde hakkını veren, Türkçemizin dile gelen şivelerine hiç kimsede olmadık, davudi bir sesle hayat veren Muharrem Ertaş; Osmanlı’ya kafa tutan Avşar Türkmenlerinin ünlü şairi Dadaloğlu’nun; “Ferman padişahın dağlar bizimdir” deyişini havalandırıp, Abdal bilgesi Abidin Ertem’in deyimi ile; “bozlağı Çukurova’dan Kırşehir’e indirince ”ne söylediğini bilmeyecek kadar cahil değildir.

Nitekim Cumhuriyetçiler, Muharrem Ertaş’ın sazında ve sözünde güzelleşen “Avşar Bozlağı”nı, TRT’nin repertuvarına almakta hiç de tereddüt etmemişlerdir.

Aşk, yoksulluk, göç, savaş, iskân, gurbet gibi konuların işlendiği duygu dolu ve toplumsal konuları havalandıran özellikle “Bozlak” Tarzında “Anadolu Abdal Ozan Geleneği” içinde efsanevi bir iz bırakan Muharrem Ertaş’ı saygıyla anıyoruz.

Boranlı soğuk karlı dağların eteklerinde, mor sümbüllü, Reyhanlı, sarı çiğdemli, menekşeli, nergizli ve kekik kokulu yörelerde yiğide gardaş olan Arap atları, emlik kuzuları, al kınalı keklikleri, çakırdoğanları, yavru Şahanları, telli turnaları sıralayan Karacaoğlan’ın ve hatta Dadaloğlu geleneğinin ciddi izlerini taşıyan ve de zaten bu geleneğin ciddi bir ardılı olan Muharrem Ertaş’ta duru, bozulmamış, bakir bir topluluk olarak Kırşehir Abdallarının en bariz ve de sade tüm özelliklerini görmek mümkün.

 “BİR GELENEĞİN TAŞIYICILARIYDILAR.

Muharrem Ertaş’ın mensubu olduğu Abdallar; Daha gerilerde, elinde kopuz taşıyan kimselerin “Hürmet”i ne saygı gördüğüne inanılan “Dede Korkut” ve de “Hoca Ahmet Yesevi” halk geleneğinin ardılları ve de.13. yüzyıl “Babailer” inin bakiyeleridirler.

Orta Asya’da teşekkül edip Kafkaslar ve Anadolu üzerinden geniş bir coğrafyaya yayılan milli Türk şiirinin, âşıklık geleneğin uzantıları; Yunus Emre, Pir Sultan, Teslim Abdal, Kaygusuz Abdal, Kul Himmet ve hatta Karacaoğlan, Dadaloğlu geleneğiyle de içicedir.

Muharrem Ertaş’da ondan önceki Abdal ustalarda; Eski geleneklerden gelen, dönemine tanıklık eden şiirlerin“ irticalen” söylenegelmiş olanlarını yaşatmış, özünü bozmadan, çalıp çığırırken kısmen de olsa bozup parçalamışlar ama yine de, türkülerindeki yaygın “Tasavvuf” çeşnisinde de görülebileceği gibi özüne uygun olarak yeniden yaratmışlardır.

Nesilden nesile aktarımlarından kaynaklı “Bozlak” tarzında olağanüstü olmanın yanında; Yüzyıllık türkülerin bugünlere gelmesinde Abdal geleneği içinde Muharrem Ertaş haklı bir gurura sahiptir.

Bulduk ve Yusuf ustalardan, Hacı Taşan’a, Çekiç Ali’ye, Muharrem Ertaş’a nesillerce intikal eden bu geleneğin ünlü temsilcisi Muharrem ustanın oğlu Neşet Ertaş; Müzik yaşamı süresince ve de hakka yürüyüşünde, ciddi ve köklü bu kültür hazinemize; haklı olarak evrensel boyutlarda ilgi kazandırmıştır.

BOZLAĞIN MEŞHURLUĞU, PİYASAYA MUHARREM USTA’NIN AĞZINDAN YAYILDI.

Büyük sosyal olayların öykülerini terennüm eden ve sadece “uzun hava” deyip geçilemeyecek kadar sosyal ve duygusal içerikli olan bozlaklarımız, Muharrem Ertaş’ın kopuzun da; “Yavrusu ölen deve gibi bozlayıp inlemekte.” ve ses artık, orada sınırlarını zorlayıp aşmaktadır.

Gerçekten de bozlak geniş ses aralığı isteyen; türüne, yöresine ve tavrına göre değişiklikler ve kendine özgü özellikler gösteren, izahı zor üslupta ve tavırlarda okunup çalınması gereken bir müzikal formu Muharrem Ertaş’da tümüyle gözlemlemek mümkün.

Bu nedenle de denilebilir ki, Bozlağın meşhurluğu, piyasaya Muharrem Usta’nın ağzından yayılmıştır.

Sesinin güzelliğiyle, yanıklığıyla, avazlarının daha yankılı ve etkili olmasıyla ününü gösteren Muharrem Ertaş zaten. Aldığı Avşar bozlağıyla ki; Dadaloğlu’nun da okuduğu parçalarla da Ülke de sesini duyurdu.. Bozlak onun ağzında daha başka bir tat almıştır

Muharrem Ertaş’ca da havalandırılan türküler “irticalen” nesillerinden kendilerine intikal eden “Anadolu Türkmen-Abdal Geleneği”nin sosyal yaşamının izdüşümlerinin nakış nakış işlendiği türkülerdir ki, bunların birçoğunda “tasavvuf çeşnisi” de görülmektedir.

MUHARREM ERTAŞ; ANADOLU’NUN ASIRLARDIR BİRİKMİŞ MÜZİK KÜLTÜRÜNÜN, TÜRK KÜLTÜRÜNÜN VE TASAVVUFUNUN ÖZÜNÜ OLUŞTURAN BİRÇOK MÜZİKAL DEĞERLERİN HALKA AKTARILMASINA ÖNCÜLÜKDE ETMİŞTİR. 

Tüm Abdal geleneği ve de Muharrem Ertaş; Orta Asya’da teşekkül edip Kafkaslar ve Anadolu üzerinden geniş bir coğrafyaya yayılan millî Türk şiirinin, âşıklık geleneğin uzantıları Yunus Emre, Pîr Sultan, Teslim Abdal, Kaygusuz Abdal, Kul Himmet ve hatta Karacaoğlan, Dadaloğlu geleneğiyle de iç içe olup, bu geleneğin kopuzu ve de avazıdırlar.

Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade’nin nitelemesiyle Toplum içinde Gâziyan-ı Rum, Ahiyân-ı Rum, Bacıyan-ı Rum ile birlikte sosyal bir zümre olarak önemli bir rol oynayan; “Abdâlân-ı Rum”, yani “Anadolu Abdalları” idiler…

Celali İsyanlarıyla çalkanırken Anadolu, Pir Sultan Abdal kaldırmıştı sazını bu gelenekten…

Anadolu’da türküyü şarkıyı “günah” sayıp, çalıp söyleyenleri ”hak mezhep dışı“ gören kadı zadelerle, tasavvufçular çatıştı.

Tarihe “Kadı zadeler” adıyla geçen ve şeriat açısından katı bir yol tutan âlimlerle “tasavvufçular” arasındaki çekişmede, Osmanlı idarecilerine sırtını dayayan kadı zadelerin sözü geçer olmuş, Abdallar da işte bu zorlu koşullarda doğal olarak “kendilerine terk edilen” Türk Halk Müziği’nin ve oyun kültürünü”n doğal taşıyıcıları olmuşlar, Düğünlerde, muhabbet sofralarında yaşatmışlardır.

Vaktiyle ve zorlamalarla Anadolu halkında çeşitli sebeplerle oluşan, çalgının, türkünün günah sandığı ve ayıplandığı zamanlarda bile Türk Halk Müziği’ni ve oyun kültürünü velhasıl Yüzyılların Anadolu’sunun yaşam tarzını; kemanın inceliğinde, boz davulun gümbürtüsünde, sazın tellerinde bugünlere, kaynağından taşıyan bir “kahraman geleneğin” de bu anlamda ta kendisidir.

Büyük sosyal olaylarla Yavrusu ölen deve gibi bozularken Anadolu,  onlar da Nesilden nesile aktarımlarda, “Bozlak” tarzında olağanüstü ve de Anadolu’nun Yüzyıllık çığlığının ve türkülerin bugünlere gelmesinde haklı bir gurura sahiptiler.

Babadan oğla birlik olup taşıdılar yüzyılların deyişlerini…

Arap milliyetçiliğinin dayattığı katı sofuluğun, çalmayı, çığırmayı yasakladığı ve günah saydığı zaman dilimlerinde, kendi kültürümüz Arap’ın ilkel değer ölçülerine feda edilirken, bu kuşatmanın yarılmasında, zulmün yerilmesinde, aşkın ve sevginin yüceltilmesinde yıllar yılı horlanmalarına rağmen yaşamları, sosyal ilişkileri ve icra ettikleri saz ve söz sanatıyla eşsiz katkılar sağladılar..

MUHARREM ERTAŞ’IN HER YIL TOPLUCA TEKRARLANAN KESKİN’DE Kİ “HAYDAR SULTAN TÜRBESİ” ZİYARETLERİ

 1970’li yılların başında çekilmiş Muharrem Ertaş’ında yer aldığı “Kırşehir Abdalları“nın bu “geniş aile, aşiret” resmini kitabımın arka kapağında da kullandım.

Bu resmî bana bir dönem vekil öğretmenlikte yapan Abdal bilgelerinden rahmetli Abidin Ertem vermiş ve şöyle demişti:

“ Bu resim bizimkilerin keskin taraflarında ‘Haydar Sultan Türbesi’ne ziyarete gittiklerinde çekilmiş bir resimdir. Eskilerde hemen her yıl büyüklerimizin baş tutmasıyla ‘Haydar Sultan Türbesi’ ne ziyarete aşiret olarak topluca giderdik. Daha eskilerde bulunduğumuz yerlere dedeler gelir ‘Cem’ yapalardı.”

Nitekim resimde Muharrem Ertaş’ın hemen solundaki sakallı kişinin o bölgenin bir “Alevi dedesi” olduğunu da belirtti…

Her yıl kadın kız çoluk çocuk bir minibüs gibi bir araca toplaşarak özellikle bu türbe ziyaretine Kırşehir’in Bağbaşı mahallesinden gittiklerine dikkat çekmişti.

KIRŞEHİRDE MUHARREM ERTAŞIN ŞAHŞINDA İLK “OZAN ANITI”

1990 yılında yenilenen Kırşehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanan SHP’li Başkan Dr. Cahit Gürses’in ilk işi Neşet Ertaş’la Kırşehir’i buluşturmak olmuş, Neşet Ertaş’a “Baban Muharrem Ertaş’ın anıtını yaptırdım, Kırşehirliler olarak seni açılışa davet ediyorum” demişti.
Muharrem Ertaş’ın anıtının açılışı Almanya’dan yola çıkan Neşet Ertaş, daha gelmeden “Ozan anıtını diktiği için Kırşehir iline övgü duyarım” diyen bir de türkü uçurmuş bunu hemen geldiği günün ertesinde Belediye’nin düzenlediği “Ozanlar Şöleni’nde de Ahi Stadı’nı dolduran binlerce hemşerisi önünde çalıp söylemişti.

NEŞET ERTAŞ:

“OZAN ANITINI DİKTİĞİ İÇİN, KIRŞEHİR İLİNE ÖVGÜ DUYARIM.”

Belediye Başkanı Dr. Cahit Gürses’in Muharrem Ertaş’ın şahsında tüm ozanlar adına yaptırdığı “Ozanlar Anıtı” için de Neşet Usta şunları yazmış ve bunu nice konserlerinde çalıp söylemişti:

Vatanım memleketim bu mutlu günde
Büyüğüne küçüğüne saygı duyarım
Ayrım yapmayana kendi gönlümde
İnsanlık adına sevgi duyarım.

Cehaletin kökü söktüğü için
Yerine insanlık ektiği için
Ozan anıtını diktiği için
Kırşehir iline övgü duyarım.

Süren olur cehaletin atını
Kim çevirir cahilin kuvvetini
Belki bir gün babamın anıtını
Sarsan olur diye kaygı duyarım.

Ozanlar babası Muharrem Ertaş
Nice ozanlara olmuştur nakkaş
İnsan olanların hepisi gardaş

Bir garibim böyle duygu duyarım.

 

Kırşehir’de söylediği Neşet Ertaş’ın “Şirin Kırşehir” türküsü:

Ana vatanımsın baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir
Kimi engin kimi yüksek evlerinen
Kimi fakir kimi zengin böyleyinen
Kazaların nahiyelerin köylerinen
Gönlümün içinde yerin Kırşehir
Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan kara gözüynen
Yaktı bu bağrımı birin Kırşehir

Garibim engince gönüller alan
Aşkı feryadınan sazı çalan
Ozanlar içinde pirimiz olan
Muharrem ustadır erin Kırşehir

HEYKEL; ATIL VAZİYETTE ATILDIĞI DEPO’DAN ÇIKARTILARAK VE TAMİR EDİLEREK BİR KENT MOBİLYASI OLARAK YENİDEN KIRŞEHİR’LE BULUŞTU

Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci Döneminde Kaldırılan Herkesin Nerede Dediği ‘Muharrem Ertaş Ozan Anıtı, Bulunduğu Kolu Bacağı Kırılmış Heykel Atıl Vaziyette Atıldığı Depo’dan Çıkartılarak ve Tamir Edilerek Bir Kent Mobilyası Olarak Yeniden Kırşehir’le Buluştu.

Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu; Muharrem Ertaş’ın Oğlu Bozkırın Tezenesi Oğul Neşet Ertaş’ın Dönemin Belediye Başkanı Dr. Cahit Gürses Tarafından Yaptırılan Bu Anıta İlişkin Olarak Neşet Ertaş’ın Söylediği Türküye Gönderme Yaparak Konuşmasında O’nun Şu Dörtlüğünü Hatırlattı:

Süren olur cehaletin atını

Kim çevirir cahilin kuvvetini?

Belki bir gün babamın anıtını

Sarsan olur diye kaygı duyarım

BABA MUHARREMİN ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN BOZULAYAN OGUL NEŞET

 Uzak yoldan geldim hasretim için

Hani nerde Babam Muharrem nerde

Yaralı Bülbül’üm ses vermez niçin

Yüreği yanığım o Kerem nerde

 

O garib gönüllüm dertli bakışlım

Feleğin elinde sinesi daşlım

Yüreği yaralım gözleri yaşlım

Gönül evi yıkık viranım nerde

 

Fet olurdu feryadını dinleyen

Feryadı içinde derdini anlıyan

Kuşlar gimi viranede ünleyen

Ecinnice deli Buranım nerde

 

Okula gidemedim bu dert benimdir

Hemi benim derdim hem babamındır

Hemi Babam hemi öğretmenimdir

Garibim dersimi verenim nerde

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Emeğe Saygı Lütfen.