19 Mart 2024

Bugünlerimize Işık Tutan, Tarihimizde Bir “Cepheleştirme” ve “Hasımlaştırma” Hareketi Olarak; “VATAN CEPHESİ”VE DE“KIRŞEHİR FACİASI”NIN İÇ YÜZÜ.

Adnan YILMAZ

Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar kendilerine oy vermeyen ve Osman Bölükbaşı ile Dört arkadaşını Meclis’e gönderen bir vilayet için, kızgınlığını ve ilkel intikam duygularını saklayamamış “Kırşehir’i ilçe yapacağız” demeye başlamıştı bile…

1954‘te Demokrat Parti listesinden Bursa Milletvekili seçilen Dr. İbrahim Öktem, “Ama bu olmaz. Herhalde latife ediyorsunuz” diye itiraz ettiğinde de Celal Bayar, “Çok ciddi söylüyorum. Göreceksiniz” demişti.

SERVET HACIPAŞAOĞLU (D.. 1918, Bünyan, Kayseri) – (Ö. 9 Mayıs 2005)

1954 ve 1957 genel seçimlerinde Demokrat Parti (DP) listesinden Kayseri milletvekili seçilerek parlamentoya girip, 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden sonra, yargılandığı Yassıada Muhakemeleri sonunda 15 Eylül 1961’de beraat eden, siyasetle ilgili anı ve gözlemlerini Politika (1997) adıyla kitap olarak yayımlayan dönemin Demokrat Parti Kayseri Milletvekili Servet Hacıpaşaoğlu, sonradan Siyasetle ilgili anılarını, “Politika” adlı bir kitapta topladığında, “Kırşehir’in ilçe yapılmasına” ilişkin bu olayı şöyle anlatacaktı.

“…DP siyasi hayatının en büyük yanlışını yapıyordu. Kırşehir ilini ilçe yapacaktı. Bunu, ilk duyduğumuzda inanamamıştık; günün şakası sanmıştık. Sonradan öğrendik ki, gerçekten Kırşehir’i ilçe yapmak için gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Şaşılacak şeydi. Devleti, vatandaşın ayağına getirmek için, bazı nahiyeleri ilçe, bazı ilçeleri de il yapmak isteyen bir iktidarın, 40 yıllık Kırşehir ilini ilçe yapmak istemesi anlaşılır şey değildi.Bu kanunun gerekçesi ne olacaktı? Kırşehir’in Millet Partisi’ne oy vermesi. Bu, Türk toplumuna demokrasiyi getirmek isteyenlere karşı işlenmiş bir suç olabilir miydi? 490’lık DP grubunun, 495 olması ya da olmaması neyi değiştirirdi? Buna karşılık, küçük bir siyasi partinin, 5 milletvekili çıkarması Türkiye’deki demokratik mozaiği tamamlayıcı olamaz mıydı?.. Evet, DP iktidarı, görünürde Nevşehir’i il yapmak gerekçesiyle, aslında ise, Kırşehir’i cezalandırmak için son derece ilkel bir tutum içine girmişti.” (Servet Hacıpaşaoğlu; Politika. İstanbul Ceylan Matbaası, 1997 s.45-46)

Dahası vardı…

2 MAYIS 1954’te yapılan seçimden 28 gün sonra İçişleri Bakanı Namık Gedik; Anadolu Ajansı’na “Nevşehir’in il yapılacağını, Kırşehir’in de ilçe olacağını” açıklamaktan geri durmamıştı.

Sonradan yargılandığı Yüksek Adalet Divanında, mahkeme önünde pişmanlığını dile getirip “Kırşehir’i neden ilçe yaptınız?” sorusuna “Fahiş bir hataydı” diyecek olan Adnan Menderes mecliste bu olayı şöyle savunuyordu:

“Türkiye’nin hiçbir vilayetinde yüzde 3’ten fazla oy alamayan bir partiye mensup milletvekilini, iki seçimde de seçen Kırşehir’in siyasi ve içtimai bünye itibariyle anormallik göstermekte olduğunu inkâr etmek mümkün değildir, biz açık konuşuruz.”

Bölükbaşı’ya ve partisine oy veren Kırşehirlilerde  anormallik olduğunu söyleyecek kadar hırs yüklü Başbakan‘a ,Osman Bölükbaşı şu cevabı veriyordu:

“Vilayeti kaldırdınız, bizi de kaldırın da zulmünüz tamam olsun”

Kırşehir’i ilçe yapan yasa tasarısı apar topar “Meclis Komisyonu”na gönderilmişti.

O günlerde siyasette henüz adını yeni duyuran genç bir politikacı Kocaeli Milletvekili Turan Güneş’in  (1974 Kıbrıs harekâtı dönemimin ünlü Dışişleri Bakanı)  bu yasaya karşı söz alarak komisyonda sert bir konuşma yapmasının ardından yapılan oylama’ da, birinci Madde reddediliyor ama bu durumun derhal Menderes’e haber verilmesiyle de, Menderes, Başbakanlığın tüm nüfuzunu kullanarak 25 milletvekili ile komisyona gelerek,bu intikam tasarısının Komisyon’da kabulünü sağlıyordu.

Kırşehir, 30 Haziran 1954’de 6429 sayılı bir yasa ile Demokrat Parti iktidarının “siyasal ceza”sına muhatap olarak, TBMM’de, ilden ilçeliğe düşürülmesine 39′a karşı 285  oyla  karar verilmişti.

…Ve artık Ülkeyi ve Demokrat Partiyi 27 Mayıs 1960 ihtilaline götüren olayların ilk başlangıcı böylece ; Kırşehir’in “vilayet” ligini elinden alınarak ateşleniyordu.

Kırşehir’in İlçe yapıldığı oylama ’da “Demokrat Parti” den, Meclis çoğunluğuna karşı çıkan 4 Milletvekili; “Ekrem Alican, İsmail Hakkı Akyüz, Talat Vasfi Öz, İlhan Sipahioğlu.” kanuna “ret oyu” verirken, Samet Ağaoğlu da oylamaya katılmamıştı.

Kırşehir, aynı yasayla “ilçe”iken “il” yapılan Nevşehir’e bağlanmış, Kırşehir’in ilçeleri de çevre iller arasında dağıtılırken, eski ilçelerinden Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos’ta Kırşehir’le birlikte Nevşehir  ’e bağlanmıştır.

Bu durum Kırşehir‘de büyük tepkilerle karşılanmıştır. Bu ayıp sadece Kırşehir‘e yapılmamıştı. Muhalefet eden Demokrat Parti harici partileri destekleyen İsmet İnönü’nün memleketi Malatya da “iki il olarak bölünüp”, Malatya ili içerisinden Adıyaman türetilmişti.

KIRŞEHİR’E YAPILAN ZULÜM ABANA’YA DA YAPILMIŞTI.

Abana; 21.12.1953 Tarihinde Sadece Siyasal Nedenlerle, Abana‘daki Seçmenlerin CHP‘ye Oy Vermesi Yüzünden,1950 Genel Seçimlerini Ülke Çapında Kazanan Demokrat Parti Tarafından, ”İlçe” İken   “Köy” Yapıldı.

Abana; 1945 yılında  Kastamonu ilinin İnebolu ilçesine bağlı Karadeniz kıyısında 90 yıllık büyük bir bucakken, sürekli olarak “ilçe” olmak için bir hayli uğraş vermiş nihayet 25.6.1945 tarih ve 4769 sayılı yasa ile kendisine bağlanan 86 köylü bir ilçe olmuştu.

Ne var ki bu ilçelik; 10 yıl sonra Kırşehir gibi “ bu ilçede tüm halkın CHP’ye oy veriyor oluşu” nedeniyle Demokrat Parti’nin, Bölükbaşı’nın nitelemesiyle  “şahane kini”yle karşı karşıya geliyor,1950 yılından başlayarak “ilçeliğinin ellerinden alınacağına” ilişkin tehditlerle halkın tercihlerini kendilerine meylettirme çabası içine giriyordu.

Abana’lılar CHP’ye oy vermeye devam edince tehdit fiili cezalandırmaya dönüşmüş, 21.12.1953 tarih ve 62.03 sayılı yasaya ile deniz kenarındaki Abana ilçesini bırakın eski “bucak” lığını “köy” statüsüne dönüştürerek, “ilçe” iken “köy” olan bu Abana’yı,2.5 km içerideki “Köy” İken “İlçe” yaptığı Bozkurt’a bağlamış. Zulüm ve şantaj öylesine bir hal almıştır ki; İlçe iken Abana İskelesine uğramakta olan vapur seferleri kaldırılmış, seferlerin istikameti 2.5 km batısındaki bir köye yönlendirilmiştir.,

“Ülkede tek parti faşizmine karşı savaştığını” söyleyen ve adı da “demokrat” olan bir partinin Abana’ya yaptığı “keyfilik”, Kırşehir’i “İl” iken “ilçe” yapan aynı keyfiyetin ta kendisiydi..

He ne kadar bu durum Demokrat Parti yönüyle, bir “idari düzenleme” gibi gösterilse de “hükümet olmayı kötüye kullanmanın” ta kendisi olmuştur.

ABANA’DA “KAMU YARARINA” DEĞİL, “İKTİDAR PARTİSİNİN YARARINA” ”KÖY” YAPILDI!

1960 ihtilalinden sonra kurulan Anayasa Mahkemesi’ne “Cumhuriyet Halk Partisi Millet Meclisi Grubu” unca açılan “ Abana İlçe Merkezinin Abana’dan kaldırılıp Bozkurt’a nakline ilişkin 21/12/1953 günlü ve 6203 sayılı Kanun hükümlerinin iptali istemli ”dava ile Abana yeniden ilçe yapılmıştır.

Abana’lıların iktidar partisine değil, tamamen muhalefete oy vermesi nedeniyle  “köy” yapılarak cezalandırılması, Anayasa Mahkemesi’nce “kamu yararına” değil, “iktidar partisinin yararına” yönelik olarak yapıldığı gerekçe gösterilerek iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin kararının gerekçesinde;

“Abana’llıların C.H.P. ye ve Bozkurt’ların ise iktidar partisi olan D.P. ye oy verdikleri anlaşılmaktadır. Ortada ilce merkezinin değiştirilmesi için Anayasa’ya uygun bir neden bulunmamasına ve Büyük Millet Meclisi görüşmeleri sırasında bu kanunun yalnızca Abana’lıları siyasî eğilimlerinden, daha açıkçası, seçimlerde C.H.P. ni tutan kimseler olmalarından dolayı cezalandırmak için tekli’ edildiğinin ileri sürülmüş bulunmasına ve bir takım seçimlerde Abana’lıların sürekli olarak C.H.P. yi benimsediklerinin sabit bulunmasına göre dâva konusu hükmün kabulü ile seçimlerde yurttaşların serbestçe oy kullanmalarının sınırlandırılması ve sonraki seçimler bakımından onların etki altında bırakılması yoluna gidildiği veya böyle bir yol tutulmadığı düşünülse bile, bu hüküm yüzünden yurttaşlar üzerinde bir korkunun seçim propagandası sırasında ortaya sürülebilecek söylentilerle pek kolaylıkla yaratılabileceği ve seçim serbestliğinin rahatlıkla etkileyebileceği anlaşılmaktadır. Buna göre dâva konusu hüküm Anayasa’nın 55 inci maddesine de aykırıdır ve bu bakımdan dahi iptal edilmelidir” denilerek, Hukuk devletinin tanımına giren birçok unsurlardan birisi de, kamu yararı düşüncesi olmaksızın, başka deyimle, yalnızca özel çıkarlar için veya yalnızca belli partilerin veya kişilerin yararına olarak herhangi bir yasanın kabul edilmeyeceğinin” altı çizilmiş,Abana İlçe merkezinin Bozkurt- Pazaryeri kasabasına nakli hakkında 21/12/1953 günlü ve 6203 sayılı kanunun tümünün Anayasa’nın 2, 55 ve 115 inci maddelerine aykırı olduğundan iptaline” karar verilmiştir.( 27.6.1967) 

“SÖZ MİLLETİN” DİYEN SÖZDE DEMOKRASİ HAVARİLERİNİN “İSTİBDAT” TARZI YÖNETİMİ…

 Giderek  Demokrat Parti teşkilatı içinde rahatsızlıklar doruğuna çıkmış, partiden uzaklaştırmalar başlamış, kabinede de anlaşmazlıkların çıkması sonucu 1955’te Demokrat Parti içinde çözülmeler başlamış, Fuat Köprülü Dışişleri Bakanlığından ayrılmış, bunu  “kanıt hakkının tanınmasını” savunan milletvekillerinin istifaları takip etmiş, Adnan Menderes benzer rahatsızlıkların meclis gurubunda da ortaya çıkması üzerine, kabinede değişikliklere giderek, bir çok  bakanını istemeye istemeye  feda etmek zorunda kalmıştır.

Fuat Köprülü; Hükümet’in adlî makamlar üzerinde baskı oluşturmaya çalıştığını belirterek “6-7 Eylül 1955 Olayları” dolayısıyla mahkemeye verilmiş olanların tamamının beraat ettirilmesini istemiş, olayların sorumlularının ortaya çıkarılıp cezalandırılmamasını eleştirmiş,  Osman Bölükbaşı’nın tutuklanması hadisesine de karşı çıkmış, tüm benzer sebeplerle Adnan Menderes ve Demokrat Parti ile arası açılmış, giderek de yolları tamamen ayrılmıştır.

Basın özgürlüğünün ciddi tehditler yaşadığı bu dönemde Hüseyin Cahit Yalçın ( 83 yaşında)gazeteciler tutuklanmış, basın üzerinde de baskılar artmıştır. TBMM’de muhalefetin soru önergesi üzerine dönemin Adalet Bakanı Esat Budakoğlu 1954-1958 yılları arasında 238 gazetecinin hükümete karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm olduğunu açıklıyordu.

 Demokrat Parti’nin baskıcı yönetimi, muhalefet partilerinde “ittifak” ve hatta “birleşme” eğilimlerini artırırken CHP ve Hürriyet Partisi‘nin birleşme çabası karşısında Demokrat Partliler 1957 seçimlerinden önce seçim Yasası’nı değiştirerek “partilerin ittifak yapmasını önleyen maddeler” ekliyordu. Öyle ki o Demokrat Parti’den istifa eden Fuad Köprülü‘nün başka bir partiden milletvekili seçilmesini engellemek için, “partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden bir başka partiden milletvekili olamayacağı” şeklinde bir madde konuyor Basın bu maddeye “Köprülü Maddesi” diyordu.

Adnan Menderes;12 Ekim 1958’de muhalefeti ve de özellikle CHP’yi, “şer ve düşmanlık cephesi” olarak görüp, muhalefete karşı  “Vatan Cephesi’ni yaratma gibi tehlikeli bir cepheleşmenin ve ülkeyi düşmanca  kamplaştırmanın  fitilini de ateşliyordu.

Dönemi yaşayanlar; özellikle köylerde DP ve CHP‘lilerin gittikleri kahveleri ayırdıkları, aynı camilere gitmedikleri ve çocuklarını evlendirmedikleri Vatan Cephesi’nin yalnız DP’lilere değil bütün vatandaşlara açık olduğunun ilan edildiği radyodan yapılan yayınlarda, her  haber saati öncesinde bu cepheye katılan vatandaşların isimlerinin okunduğu, birçok kişinin adının kendisinin bile haberi olmadan “Vatan Cephesine katılanlar arasında” açıklandığı, hatta vefat etmiş insanların ya da çocukların da “Vatan Cephesi”ne kayıtlarının yapıldığını anlatırlar.

Hükümet yaygın kampanyalarla, “Vatan Cephesi” oluşumunu daha da yaygınlaştırarak muhalefeti sindirmek amacıyla; “Vatan Cephesini destekleyenlere ödül” vaat edilirken, “desteklemeyenlere de ceza” tehditleri savrulur.

Dönemi yaşayan ya da araştıranların hemen hemen büyük çoğunluğu, Adnan Menderes’in hatalarının  en büyüğü ve en önemlisi olarak, “Vatan Cephesi” uygulamasını gösterir.

Esasen “Vatan Cephesi” oluşturmak;1958 yılının 12 Ekim’inde  başlatılan, Demokrat Parti taraftarlarınca da çığ gibi büyütülen bir cepheleşme, hasımlaşma hareketidir.

Ülkenin en ücra köşelerine kadar “Vatan Cephesi Ocakları” açılmış ve onlara kayıtlar yapılmış, “Vatan Cephesi”ne kaydolanların isimleri de  devletin radyosunda her gün saatlerce süren yayınlarda okunmuştur.

Dönemin iktidarın“Vatan Cephesi” girişiminin, Demokrat Parti iktidarının 27 Mayıs darbesi’ne gidiş sürecinde Kırşehir’i siyasal tercihlerinden dolayı cezalandıran bir anlayışın ülke çapında büyük bir yansıması olduğu söylenebilir.

İktidarın tüm gücünü elinde bulunduran Demokrat Parti’nin “Vatan Cephesi” girişimi ile, muhaliflerine karşı eşit şartlarda demokratik bir mücadele verdiği iddia edilemez.

14 Ekim 1960‘ta başlayıp 5 Eylül 1961‘te biten Yassıada Yargılamaları’nda Vatan Cephesi Davası’nda, Demokrat Parti‘nin önde gelenlerinden 22 kişi, “Vatan Cephesi’ni kurarak, bu örgütü bir sınıfın başka bir sınıf üzerinde tahakkümü için araç olarak kullanmak” suçlamasıyla yargılanmışlardır. Aralarında Celâl Bayar ve Adnan Menderes‘in de bulunduğu 19 sanık mahkûm olmuş, 3 sanık ise beraat etmiştir.

DEVLET’İN TÜM İMKÂNLARINI KULLANMIŞ, ALEYHTE YAYIN YAPAN BASIN SUSTURULMUŞTUR.

İktidar bu dönemde başta radyo olmak üzere Devlet’in tüm imkânlarını kullanmış, aleyhte yayın yapan basın susturulmuştur.

1951 de resmi ilanlar kararnamesi” çıkarttırarak “gazeteleri hükümetin takdirine göre ödüllendirmek ya da cezalandırmak” gibi bir keyfiyete yasal kılıf uydurmuş, 1954 seçimleri öncesinde de Basın Kanunu gözden geçirilerek, ispat hakkı tanınmaksızın basına karşı hükümetin konumu güçlendirilmiştir.

İSMET İNÖNÜ’YE SALDIRILAR

İsmet İnönü’nün yaptığı yurt gezilerinde Uşak’ta, İzmir’de ve İstanbul Topkapı’da saldırıya uğraması, partisine yapılan baskılarla düzenledikleri mitinglerin engellenmesi ülke genelinde gerilimleri artırmakla kalmamış aynı zamanda toplum içinde kamplaşmayı teşvik edici bir mahiyet kazanmıştır.

Dönemin Akbaba Dergisi’nde, “Bir Taş-Bir Baş” başlıklı bir yazı kaleme alan Yusuf Ziya Ortaç, İnönü’nün Uşak’ta taşlanmasıyla ilgili olarak şöyle yazacaktı:

“Uşak’ta İnönü’nün başına bir de taş atıldı. Bu baş daha dün,

Garp Cephesi Ordularının başıydı. Taşlandığı yer de, Yunan

Kumandanını esir alan baştı!”

Meydanlardaki gerilim, TBMM oturumlarına kadar sirayet etmiş, hükümet ve muhalefet arasında gerginlik alabildiğine körüklenmiştir.

“TAHKİKAT KOMİSYONU”

“CHP’nin Seçim Dışı Yollarla İktidara Gelmek İçin Hücre Örgütü Kurduğu, Silahlandığı Ve İsyana Hazırlandığı” İleri Sürülen Önerge İle Oluşan “Komisyon”

Toplumu ve ülkeyi bu denli germe 1960’a doğru daha da sertleşmiş, Demokrat Parti  Meclis Grubu yayınladığı bildiride “CHP’nin ülkedeki bütün yıkıcı gurupları çevresinde topladığı, halkı Orduyu iktidara karsı ayaklanmaya kışkırttığını” iddia eder boyutlara taşımakla kalmamış, bu bildiriden hemen sonra, TBMM Başkanlığı’na muhalefetin eylemlerinin soruşturulması için bir önerge verilmiş ve bu önerge Mecliste büyük bir çoğunlukla kabul edilmiş, “Tahkikat Komisyonu” oluşturulması  ve bu “komisyon” marifetiyle “üç ay boyunca muhalefetin ve basının eylemlerinin sıkı takibi” öngörülmüştür

“CHP’nin seçim dışı yollarla iktidara gelmek için hücre örgütü kurduğu, silahlandığı ve isyana hazırlandığı” ileri sürülen önerge ile oluşan “komisyon” iki parti arasında, az da olsa var olan irtibatı tümden ortadan kaldırıyordu.

İşte İsmet İnönü’nün Meclis görüşmeleri sırasında  ”… Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.” Şeklindeki meşhur uyarısı bu şartlar altında dillendirilir.

O dönemde İnönü’nün bu sözleri sansür edilerek ve basına yansıtılmamıştır, zira  “Tahkikat Komisyonu” marifetiyle hemen her türlü siyasal faaliyetin yanı sıra, kuruluşuna ilişkin Meclis görüşmelerinin yayını dâhil kendi çalışmasıyla ilgili haber ve yorumları da yasaklamıştı

İktidarın kendisine karşı gelişecek her türlü muhalefeti ceza ve yaptırımla üstelikte bunu siyasi nüfusunu kullanarak bir hükmettiği bir “komisyon marifetiyle” yapmaya kalkışmasına yol veren Kanunun kabulünün hemen ertesi günü İstanbul’da ilk büyük öğrenci gösterisi, Ankara’ya da ,yayılıyor, Hükümet, iki yerde de sıkıyönetim ilan ediyordu. Böylesine gergin bir ortamda Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, Mili Savunma Bakanı Ethem Menderes’e gönderdiği bir mektupta;  “Cumhurbaşkanın istifası, Hükümetin değişmesi, antidemokratik kanunların kaldırılması, siyasal suçların affını” tavsiye ederken, bunu Harp Okulu Öğrencileri’nin, Hükümet aleyhine yürüyüşü takip ediyordu.

25 Mayıs’ta Meclis, muhalefetin seçim kanununu değiştirecek önergesini gündeme aldıktan bir ay sonra aylık tatile sokulduğunda ,“halkın sesini duyuracak tek yer olan Meclisin kapatılmasından” dolayı muhalefet Hükümeti suçluyor, böylesi bir gerginlik içinde 27 Mayıs sabahı Kurmay Albay Alparslan Türkeş’in 04.30’da Radyoda yaptığı konuşma ile askeri müdahale başlamış oluyordu.

 

 

ÂŞIK VEYSEL:

“MANASIZ MANTIKSIZ VATAN CEPHESİ

VATAN MİLLETİNDİR BU NEYİN NESİ”

“Vatan Cephesi”nin vardığı boyuta ilginç bir örnek de, dönemin Halk Ozanı Âşık Veysel’in “Vatan Cephesi”ni kasteden şiiridir.

Aşık Veysel’in oğlu Bahri Şatıroğlu’nun anlatımlarına göre, dönemin Vali’si, Veysel’in “Vatan Cephesi”ne kaydolmasını, partiye (Demokrat Parti kastediliyor) geçmesi için çok gelip gider. Veyselbu teklifi kabul etmez. Âşık Veysel‘in “belletmenlik” yaptığı Pamukpınar (Yıldızeli) Köy Enstitüsü ile ilgili bir olaydan sonra iyice canı sıkılır.Karlı, tipili bir kış günü Pamukpınar‘dan geçerken yetkililer, Veysel’i içeri dahi almazlar. Bu duruma çok üzülen Veysel artık iyiden iyiye iktidarın karşısında yer alır ve şu şiiri söyler:

Demokrasinin budur rejimi
Vatan milletindir, kim kovar kimi
Sıkma savcıları, kovma hâkimi
Şekavet yok, adalet var bu yolda

 

Topkapı’da, Kayseri’de, Uşak’ta
Kimin hakkı vardır, bu sefil halkta
Parmaklar oynuyor türlü nifakta
Selamet yok, felaket var bu yolda

 

Radyo denilen milletin malı
Neşriyatlar tarafsızca olmalı
Hakimiyet milletindir bilmeli
Esaret yok, hep millet var bu yolda

 

Manasız mantıksız Vatan Cephesi
Vatan milletindir bu neyin nesi
Maksat Menderes’in seçim dalgası
Menderes yok, memleket var bu yolda

 

Milletsiz bir devlet yoktur olamaz
Eğri bakan aradığın’ bulamaz
Hiçbir parti ebediyen kalamaz
Şikâyet yok, nihayet var bu yolda

 

Veysel söyler ama duyulmaz sesi
Doğru diyene diyorlar asi
Böyle değildi şu demokrasi
“Tahkikat” yok, hürriyet var bu yolda

Türkiye de “diktatörlük” diye niteledikleri “tek parti iktidarı” geçiş dönemini dillerine dolayarak, “demokrasi, özgürlükler, kalkınma ve toprak talepleri’yle halkın oyunu alarak iktidar olan Demokrat Parti söylemlerinin aksine “adalet, demokrasi” yolundan ayrılmakla kalmadı. İktidarına dış egemen gücün desteğini almak adına Amerika’nın dayatmasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bile sormadan “Kore’ye asker gönderme kararı” alırken.  Türk dış politikasında da ilk defa ciddi bir kırılmayı da başlatmış oluyordu…

Demokrat Parti sadece  Âşık Veysel’in sözüne ve sazına dökülen ağır yergilerine maruz kalmadı.

Vaktinde “Demokrat Parti” ye methiyeler dizerek siyasetlerinin cilalı rengine kanan Âşık Ali İzzet Özkan, bir şiirinde:

 “Çıktı Mehdi Demokrasi

 Zalimin kesildi sesi

Allahuekber nidası

Bugün indi semavattan”

(Bakınız: Aşık Ali İzzet Özkan Yaşamı, Sanatı, Şiirleri, İlhan Başgöz,  İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1979, s.102)

derken, bir süre sonra aynı Âşık Ali İzzet, aynı Demokrat Parti’nin söylemleriyle yaptıklarının farklılığındaki “gömlek değişimi için” şöyle diyecekti:

 

“Demokrat partiyi taze kız sandık

Çirkin çıktı kahpe çıktı dul çıktı

Alnım açık yüzüm ağ dedi kandık

Yüzü kara çıktı başı kel çıktı…

 

Bakın hallarına şu milletlerin

 Açın kapısını adaletlerin

Mehdi diye gözlediğimiz zatların

Koltuğunda haç put çıktı nal çıktı”

( Bakınız. Âşık Ali İzzet Özkan Yaşamı, Sanatı, Şiirleri, İlhan Başgöz,  İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1979, s.231)

 

Parlamentodaki temsilde orantısızlık

YÜZDE 52,7 OYLA YÜZDE 84 TEMSİL.

1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oy alıp 408 milletvekili çıkaran ve TBMM’de yüzde 84 oranında temsil edilen DP’nin parlamentodaki ezici üstünlüğü, O’nu muhalefeti yok saymasına götürmüş, CHP de, yüzde 39,4 oy alıp 69 milletvekiliyle TBMM’de yüzde 14 oranında temsil edilmeyi sindirememiştir.

Esasen; Parlamentodaki temsilde orantısızlık, Meclis üstünlüğü sisteminin verdiği gücün de etkisiyle, DP’yi demokrasiden hızla uzaklaştırırken, otoriterleşmeye yöneltmiştir ki; bu mevzu, Osman Bölükbaşı ve Kırşehir olayında da aynı otoriter bir keyfilik içinde görülmüştür.

“Vatan Cephesi”; Kamplaşma yaratmanın, toplumda ikilik meydana getirmenin, “biz” ve “onlar”ayırımı yapmanın, toplumu ayrımcılığa itmenin “Türk demokrasi tarihi”nde en kötü örneğini teşkil etmiştir.

Sonuçta ne olursa olsun hiçbir şekilde savunulmayacak ve savunulması doğru olmayan bir askeri müdahalenin en önemli gerekçelerinden biri de “Kırşehir faciası”ile birlikte bu “Vatan Cephesi”olmuştur.

“KEMAL PAŞA YOK Kİ KİME GİDELİM?

MENDERES’E BU İŞ AR BÖLÜKBAŞI…”

Kırşehir’in il olması üzerine mecliste Adnan Menderes, Celal Bayar ve Demokrat Parti aleyhine çok sert bir  konuşma yapan Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı’nın dokunulmazlığı kaldırıldı. Ceza aldı, hapis yattı.

Bölükbaşı’nın hapse atılması, tüm Kırşehir halkını üzmüş, Toklumenli Âşık Sait’in oğlu Âşık Seyfullah Değirmenci, tepkisini sadece bir bölümünü sunduğum şu şiiriyle dışa vurmuştur.

“Demir kırat sana vurdu kilidi             

Çırpınıp kilidi kır Bölükbaşı

Zapt olunmaz Kırşehir’in yiğidi

Seni susturması zor Bölükbaşı

 

Böyle koç yiğide mahpus neylesin

Kırsın zincirleri aslan kükresin

Çıksın meydanlara coşup söylesin

Menderes’e bu iş ar Bölükbaşı

 

Bu durum, Kırşehir‘i on yıllarca geri götürmüş, yeterli yatırımları alamamış, kalkınma hızı dibe vurmuştur.

Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Âşık Paşa, Tapduk Emre,Yunus Emre, Şeyh Edebali gibi, büyük bir coğrafyaya nüfuz edebilmiş Anadolu Türk mutasavvıflarının yetiştiği eski ve köklü bir  vilayetin ‘bana oy vermedi’ keyfiyetiyle ilçe yapılması herkesi derinden yaralamıştır.

Kırşehir’in ilçe yapılmasının yankıları sürerken, Mucur İlçesi’nin Geycek Köyü’nden Âşık Hasan da uzunca bir şiir yazar ki; bazı dörtlükleri şöyledir:

            Elli dört senesi bahar ayında,

            Vilayetti kaza oldu Kırşehir

            Terakki yılları yirminci asırda,

            Açan gül idi soldu Kırşehir.

 

            Halimiz yamandır nasıl edelim?

            Derdimizi dostlar kime diyelim?

            Kemal Paşa yok ki kime gidelim?

            Sahipsiz arada kaldı Kırşehir.

 

            Kırşehir’de Muşkara’ya aralı,

            Kazaları birbirine sıralı,

            Bölükbaşı senden hesap soralı,

            Demirkırat  öcün aldı Kırşehir.

 

            Menderes bu dünya sana da kalmaz,

            Bir oy için koca Kırşehir yanmaz,

            Adliye bakanı Osman utanmaz,

            Öz evladın başını yardı Kırşehir.

 

            Derdine bulunmaz asla bir çare,

            Kalbine ok değdi yüreği yare,

            Siyaset elinde oldu bin pare,

            Bayar kin eyledi böldü Kırşehir.

 

            Elli dört senesi yazıldı destan,

            Destanı söyleyen Nebioğlu Hasan

            Bülbül figan eder nerde gülistan

            Tutuştu otlara yandı Kırşehir.

“YÜKSEK ADALET DİVANI”NDA,” KIRŞEHİR SUÇU”

Sonradan 1960 ihtilali’nin ardından kurulan, Demokrat Parti kurmaylarının ve devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın da yargılandığı “Yüksek Adalet Divanı”nda, Kırşehir’in siyasal tercihlerinden dolayı keyfi bir şekilde cezalandırıldığı tanıklarıyla birlikte ispat edilmiştir.

İhtilal ’den sonra Ankara temsilcisi olarak Kurucu Meclis’te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Temsilciliği yapan Bölükbaşı, kendisine en büyük haksızlığı yapan devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in idam kararına da karşı çıkmıştır.

Kırşehir ilçe yapılırken meclis görüşmelerinde Başbakan Adnan Menderes “ Kırşehir’in bir içtimaî bünye itibariyle anormallik göstermekte olduğunu inkâr etmek kabil değildir. Türkiye’nin hiçbir tarafında hiçbir vilayetinde iki seçimde % 3’ten fazla rey alamayan bir partiye mensup bir milletvekili arkadaşın (Bölükbaşı’yı kastediyor) Kırşehir’de takip ettiği türlü ivicaçlı siyaset malumdur.” diyerek Kırşehir’in ilçe yapılmasının siyasi bir tavır olduğunu ifade ederken, Yüksek Adalet Divanı önünde “fahiş bir hataydı ” itirafında bulunmuştur.

“Kırşehir’in Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne oy verdiği için 1954 yılında ilçe yapılması, böylelikle halkın siyasal inançlarından dolayı cezalandırılması “başlığıyla “Yüksek Adalet Divanı”nda; Kırşehir suçunu da kapsayan  ve Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesini ihlal eden 8 suç sayılmıştır:

1. 1951 ve 1953 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi’nin mallarına el konulması,

2.Kırşehir’in Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne oy verdiği için 1954 yılında ilçe yapılması, böylelikle halkın siyasal inançlarından dolayı cezalandırılması,

3.1953 yılında, hükûmete 25 yıllık hizmet süresini dolduran yargıçları emekliye ayırma hakkı tanıyan kanunu çıkartarak yargı bağımsızlığının ihlal edilmesi,

4.1954 ve 1957 yıllarında Seçim Kanunu’nun demokrasiye aykırı olarak değiştirilmesi,

5.1956 yılında, toplantı ve gösterileri kısıtlayıcı kanunların çıkartılması,

6.1960 yılında art niyetle Tahkikat Komisyonu’nun kurulması,

7.Tahkikat Komisyonu’na olağanüstü yetkiler verilmesi,

8.Tahkikat Komisyonu’na verilen olağanüstü yetkilerle anayasanın fesih ve ilgasına yeltenilmesi

Cumhurbaşkanı bulunan Celal Bayar’ı, Kırşehir ilçe yapılmadan önce, Nevşehir ilçesinin Belediye Başkanı bulunan Av. Kemal Dedeoğlu’nun başında bulunduğu “Nevşehir heyeti ” ziyaret etmiştir.

O zamanlar Nevşehir, Niğde iline bağlı bir ilçe iken, Nevşehir heyeti Cumhurbaşkanı Celal Bayar’Bizler Niğde’ye bağlı olmaktan memnun değiliz. Niğde ile ekonomik ticari münasebetlerimizde fazlaca yok. Daha çok Kırşehir’e gelir gideriz. Kırşehir’le iç içeyiz bu bakımdan Kırşehir’e bağlanmak istiyoruz.” demişler, ancak Celal Bayar “Ne münasebet Kırşehir kaza Nevşehir il olacak, onlar size bağlanacak” diyerek daha o günlerde niyetini ortaya koymuştur.

(Yakın siyasal tarihimize ilişkin tüm bu  değerli bilgileri; bizzat görüşerek ve söyleşerek, dahası öncesinde Kırşehir Çiğdem Gazetesi’nde zaman zaman yayınlanmış anılarından da yararlanarak yayınına hazırladığım ve  kendisinin ricası üzerine, Kırşehirli Duayen Gazeteci sayın Dursun Yastıman’la birlikte ön-sözünü yazdığımız, Sayın Hayri Çopuroğlu’nun, TBMM Basımevince, Ekim 1999’da basılan “Hatıralarım” adlı kitabında bulmak mümkündür. Osman Bölükbaşı ile birlikte1957 seçimlerinde milletvekili olarak seçilen Hayri Çopuroğlu’nun bu hatıratı; Kırşehir’in yakın siyasal tarihine tanıklık etmesi yönüyle ciddi bir kaynak kitap niteliği taşımaktadır.)

Yüksek Adalet Divanı karar dosyası içeriğinde; şahit Asım Ruacan ifadesinde,  3 Mayıs 1954 seçimlerinin ertesi günü bazı arkadaşlarıyla Atatürk  Orman Çiftliğine gittiklerini adliye vekili Osman Şevki Çiçekdağ’ında  Ramiz Eren’le birlikte geldiğini, tam o sırada Celal Bayar’ın yaveriyle davet üzerine aynı masaya oturduğunu, bu sırada Türkiye çapında Demokrat Parti’nin ezici bir çoğunlukla iktidarı kazandığının anlaşıldığını”  belirttikten sonra sanık Celal Bayar’ın kendisi de Kırşehirli bulunan adliye vekili Osman Şevki Çiçekdağ’a dönerek şu sözleri sarf ettiğini açıklamıştır:

“Hiddet âsârı gösteriyordu ve biraz sonra Osman Şevki Çiçekdağlı’ya dönüp ‘Kırşehir’in marifetini beğendin mi?’ diye sordu. O seçimde Kırşehir’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi kazanmıştı. Osman Şevki bir şey söylemedi. Sanık Celal Bayar sözlerine devam ederek: ‘Seçimde vatandaşların alışkanlıkla İnönü’nün partisine rey vermesine, bizim reylerin oraya gitmesine haydi göz yumalım. Osman Bölükbaşı’ya bir vilayetin böyle müstemirren rey vermesi kabul edilecek bir şey değildir. Bu Kırşehir hakkında herhalde bir şey düşünmek lazımdır.dedi.”

Yine Yüksek Adalet Divanı karar dosyasında şu ifadeler de dikkati çeker:

“Şahit Asım Ruacan’ın şahadetini bu konuşmada bulunan Sanık Nedim Ökmen’in şahadeti teyit eder mahiyettedir. Bundan başka, Ankara Baro Reisliği yapmış, tanınmış bir avukat olan Asım Ruacan’ın hakikat hilâfı söylemesi için bir sebep mevcut değildir. 39. maddedeki değişiklik, Kırşehir kanunu gibi vakıalar şahadetin doğruluğunu göstermektedir.”

“Kırşehir’in CMP’ye oy verdiği için 1954 yılında ilçe yapılması, böylelikle halkın siyasal inançlarından dolayı cezalandırılması” suçunun işlendiğine vurgu yapılan aynı Yüksek Adalet Divanı karar dosyasında kullanılan şu ifadeler de göze batmaktadır:

“Kırşehir’in kaza haline getirilmesi faciasının, Demokrat Parti’nin kazanamaması ve bilâkis kendisinin muğber bulunduğu Osman Bölükbaşı’nın lideri bulunduğu bir partinin kazanmasından ileri geldiği herkesçe bilinen bir hakikattir. Ve sırf Celal Bayar’ın tesiri ile olduğu da duruşmada başta Adnan Menderes olduğu halde birçok sanık tarafından tevilen itiraf edilmiştir.”

Osman BÖLÜKBAŞI

KIRŞEHİR İLÇE YAPILDIĞINDA ADALET BAKANI KIRŞEHİRLİ OSMAN SEVKİ ÇİÇEKDAĞ İDİ.

10 Kasım 1952-9 Aralık 1955 yılları arasında Menderes Hükümeti Döneminde Adalet Bakanlığı yapan OSMAN ŞEVKİ ÇİÇEKDAĞ

Ne acıdır ki; Menderes Hükümeti’nde Kırşehirli bir  Adliye Vekili vardı. Kırşehir’in kaza haline getirilmesi bu  Kırşehirli Adliye Vekili  Osman Şevki Çiçekdağ zamanında olmuştu.

“EY MEMLEKETİN NANKÖR EVLADI! KALK VE MEMLEKETİNİ SAVUN!”

Kırşehir Milletvekili Osman Alişiroğlu; Mecliste, Kırşehir’in ilçe haline getirilmesi konuşulurken hükümet sıraları koltuğunda sessiz sessiz oturan bu Kırşehirli Adalet Bakanı’na,  “Ey memleketin nankör evladı! Kalk ve memleketini savun!” dediği için, Meclis Başkanınca  “sözlerini geri al” denmiş, Alişiroğlu’nun sözlerini geri almaması üzerine de kendisine üç oturum Meclis’ten çıkarılmasına karar verilmiştir.

Esasen, Kırşehir’in ilçe yapılarak ağır bir darbe almasının sorumlusu olarak ortaya konan Bölükbaşı’nın kendisi de politikaya Demokrat Parti’den “Parti Müfettişi” olarak adım atmıştı.

Osman BÖLÜKBAŞI-Adnan MENDERES

Bölükbaşı ve arkadaşları; mensubu bulundukları “Demokrat Parti’yi “danışıklı bir muhalefet” için CHP’nin kurdurduğunu, CHP’nin “San Francisco” konferansında Türkiye’nin demokrasiye geçtiği mesajını vermek için Demokrat Parti oluşumunu sağladığını, Demokrat Parti’nin CHP ile anlaşmalı olduğu, kendilerinin “gerçek anlamda muhalefet yapacaklarını” iddia ederek Millet Partisi yapılanmasına yönelmişlerdir.

Millet Partisi  1954 kongresi olaylar nedeniyle ve mahkeme kararıyla kapatılmış, Bölükbaşı kapatmanın hemen ardından kapatılan partisinin yerine “Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurarak seçimlere girmiş, 2 Mayıs 1954’de yapılan genel seçimlerde Kırşehir’de oyların % 43,5’ini alarak beş milletvekilliğinin tamamını kazanmıştır.

Demokrat Parti işte bu seçimin yenilgisini hazmedememiş ve Kırşehir’i ilçe yaparak cezalandırmıştır.

    İŞTE “DEMOKRAT CİLALI”,“DEMOKRAT PARTİ”NİN; SİNDİREMEDİĞİ SEÇİM SONUCU:

1.Dönem Kırşehir Milletvekilleri (2 Mayıs 1954):

Kayıtlı Seçmen Sayısı: 87.627

Katılma Oranı               :%91,6

Partiler Aldığı Oy Oy Yüzdesi Milletvekili Sayısı
CHP 18.633 23.6
CMP 34.374 43.5 5
DP 24.354 30.8
HP 114 0.2
Bağımsızlar 3.117 1.9

Kazananlar: Osman Alişiroğlu(CMP), Ahmet Bilgin(CMP), Osman Bölükbaşı(CMP), Mehmet Mahmutoğlu(CMP), Tahir Taşer(CMP)

KIRŞEHİR; CHP GURUBUNUN VE İSMET İNÖNÜ’NÜN DESTEĞİ İLE YENİDEN İL YAPILDI

1 Temmuz 1957’de Kırşehirlilerin böylesi bir haksızlığın düzeltilmesi için gösterdiği çabalar sonucu ve CHP gurubunun ve İsmet İnönü’nün desteği ile yeniden il yapılan Kırşehir eski ilçelerinden Avanos, Hacıbektaş ve Kozaklı’yı kaybetmiş, Osman Bölükbaşı’nın köyü Hasanlar’da de yeniden il olan Kırşehir’e bağlanmayarak, Nevşehir’e bırakılmıştır.

“ESKİ İLÇELERİNİ KIRŞEHİR’E BAĞLAMADIĞINIZ TAKDİRDE; ISTIRAPLAR DEVAM EDECEK VE İKTİDARINIZ, İTHAMLARDAN KURTULAMAYACAKTIR!”

 Kırşehir’i yeniden il yapacak olan ve içinde eski ilçelerinin birçoğunun geri verilmesinin de önüne geçen kanun tasarısının görüşülmesinde mecliste ilk sözü alan Osman Bölükbaşı;

“Vaktiyle, Kırşehir’i ilçe haline getirirken, Hükümet tarafından ileri sürülen sebeplerle, bu tasarıda yer alan sebeplerin sathi bir mukayesesi bizi, bir tezatlar ve tenakuzlar zinciri ile karşı karşıya bırakmakta ve takip edilen maksat tezahür etmektedir. Hacıbektaş ve Kozaklı ilçelerinin, yeniden kurulacak Kırşehir İli’ne bağlanmaması, maksattaki siyasiciliği büsbütün açığa vurmaktadır. İktisadi ve coğrafi mülahazalar, bu ilçelerin Kırşehir’e bağlanmasını zaruri kılmaktadır. Esasen buralar halkının arzusu da budur. Bu gün bu ilçeleri, Kırşehir’e bağlamadığınız takdirde ıstıraplar devam edecek ve iktidarınız, ithamlardan kurtulamayacaktır ”demiştir

12 Haziran 1957 tarihinde çıkartılan 7001 sayılı kanunla yeniden il yapılan Kırşehir’in, aslında tarihsel kültürel olarak adeta et-tırnak olduğu Hacıbektaş ve Kapadokya bölgesi ile arasına fiilen suni bir sınır çizilmiştir.

19 Temmuz 1954 de “İl” iken “İlçe” yapılmadan önce; Mucur, Kaman, Hacıbektaş, Avanos, Kozaklı, Çiçekdağı ilçelerine sahip bulunan Kırşehir Vilayeti, üç yıl sonra yeniden İl yapıldığında Hacıbektaş, Kozaklı ve Avanos ilçelerini kaybediyordu.

KIRŞEHİRLİLER ADNAN MENDERES’E ÇOK ARZULADIĞI HALDE “FAHRİ HEMŞEHRİLİK ÜNVANI”NI VERMEDİ…

Almanya’dan Hitler Faşizmi tarafından sürgün edilen bilim adamlarından olan Prof. FritzBaade, 1934’te Türkiye’ye Türk Tarım Bakanlığı için “tarım uzmanı” olarak çağrılmıştı.

1944’te ailesiyle birlikte, Kırşehir’e yerleştikten sonra çalışmalarına başlayan bilim adamı Terme Suyu ile çalışmalar yapar ve bunları yayınlar, bununla birlikte, yörenin bir diğer önemli değeri olan Onyx Taşı ile ilgili ciddi araştırmalar yapar.

1946’da ABD’ye giden Bade,1958’de Türkiye’ye yaptığı bir yolculuk sırasında Kırşehir’i de ziyaret eder, Kırşehir’de kendisine, “fahrî hemşerilik” nişanı verilerek ödüllendirilir.

Prof. Dr. FritzBaade “Kırşehir şehrinin beni fahri hemşehri yapması memleketim de dâhil olmak üzere, bana tevcih edilen birçok payelerden üstündür.” diyerek sevincini dile getirir.1964 itibariyle Bade ;Türkiye Cumhuriyeti’nin fahrî konsolosluğunu da üstlenir.

 Osman Bölükbaşı yüzünden Kırşehir’i ilçe ve Nevşehir‘i de il yapıp, Kırşehir‘i Nevşehir‘e ilçe olarak bağlamasıyla, Kırşehirlilerle arasına soğukluk giren Adnan Menderes, çok istediği halde Kırşehir’in “fahri hemşehri”si olamaz.

Bu arada Kırşehirlilerin vefa göstererek Baade’yi “fahri hemşehri” yaptığı haberini duyan Menderes,Bir gâvurdan bile esirgemedikleri hemşehrilik payesini Kırşehirliler benden esirgedi” diyerek tepki gösterir.

  ESKİ İLÇELERİ AVANOS, HACIBEKTAŞ VE KOZAKLI’YI GERİ VERMEYEREK KOLUNU KANADINI KIRDIĞI KIRŞEHİR’LE BARIŞAMADI AMA…

Kırşehir’in en eski ve köklü duayen gazetecisi Dursun Yastıman; Adnan Menderes’in, Kırşehir’in yeniden il yapılmasıyla birlikte Kırşehirlilerden kendisine “fahri hemşehrilik” payesi vermeleri yönünde talebini de hatırlatarak, Menderes’in “Kırşehir’le barışma” isteğine ilişkin olarak şu değerli bilgileri paylaşır:

Dursun Yastıman

 “1954 yılında kendisine muhalif Osman Bölükbaşı’nın partisine oy verdiği için Kırşehir’i ilçeliğe düşürerek cezalandıran ve bütün ilçelerini başka illere bağlayan Demokrat Parti iktidarının başbakanı Adnan Menderes Hirfanlı Barajı’nı açma bahanesiyle 1 Şubat 1960’ta Kırşehir’e gelmişti. Bahanesiyle diyorum, çünkü Hirfanlı Barajı Menderes’in gelişinden 24 gün önce 8 Ocak 1960’ta açılmıştı. Menderes’in asıl amacı ilçe yapmasından dolayı kendisine kırgın olan, her ne kadar yeniden il yapsa da eski ilçeleri Avanos, Hacıbektaş ve Kozaklı’yı geri vermeyerek kolunu kanadını kıran Kırşehir’le barışmaktı. Bu amaçla 1 Şubat 1960 Pazartesi günü beraberinde çok sayıda bakan, milletvekili, üst düzey bürokratla Kırşehir’e âdeta çıkarma yaptı. Kırşehirliler kırgınlıklarına rağmen kendisini muhteşem bir şekilde karşıladılar. Bundan cesaret alan Menderes araya adam koyarak Kırşehir’in kendisine fahrî hemşehrilik verilmesini istedi. Oysa fahrî hemşehrilik verme yetkisi Belediye Meclisi’nin elindeydi ve mecliste çoğunluk muhalif Millet Partililer’de idi. Konu Belediye Meclisi’nde görüşüldü, fakat çoğunluktaki Millet Partili meclis üyeleri bütün baskılara direnerek üç gün, iki gece yalvaran Menderes’e fahrî hemşehrilik pâyesi verilmesi yolundaki öneriyi reddettiler.

Menderes’in Kırşehir’den fahrî hemşehrilik alamayacağını bilen Demokrat Parti yanlısı Kaman Belediyesi Kırşehir’in olumsuz kararını bekledikleri için Menderes’e fahrî hemşehrilik pâyesi vermek üzere 1 Şubat 1960 günü saat 14.00’te toplanılmış gibi gösterilerek daha önceden ittifakla karar almışlardı. Belediye Reisi Münir Gök’ün başkanlığında toplanan Kaman Belediye Meclisi böylece Kaman halkının Menderes’e ve iktidar partisine duydukları sempatiyi göstermiş olacaklardı. Ama bu fahrî hemşehrilik bir şeye yaramadı. Menderes 116 gün sonra 27 Mayıs 1960 ihtilâliyle iktidardan uzaklaştırıldı, yargılanarak 15 ay 21 gün sonra da idam edildi”

KIRŞEHİR’İN VERMEDİĞİ HEMŞEHRİLİK PAYESİNİ KAMAN BELEDİYE YÖNETİMİ VERDİ

Yine Sayın Dursun Yastıman tarafından erişilip paylaşılan bu belgeye ilişkin olarak ,Sayın Yastıman şu bilgi notunu yazar:

“Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi”nde kayıtlı olan Kaman Belediye Meclisi’nin Adnan Menderes‘e verdiği fahrî hemşehrilik pâyesiyle ilgili 1 Şubat 1960 günlü ve 2 sayılı kararı aşağıda orijinal metninde de okuyacağınız üzere şöyleydi:

“1/2/1960 Pazartesi günü saat 14’te âdiyen toplanan Belediye Meclisi aynı günde Belediye Reisi Münir Gök’ün reisliğinde azadan Haydar Demir, Hüseyin Armağan, Arap Göçmen, Tahsin Önal, Lâtif Bektaş, Hasan Aygün, Aşır Yıldırım, Yakup Önal, Ömer Yıldırım, Sami Tayran, Halil Gönç, Mevlüt Şentürk, Şuayıp Saylam, Hacı Bulanık ve Hüseyin Atçeken hazır oldukları halde oturum açıldı.
Reis: Muhterem arkadaşlar! Aziz vatanımızın imar ve umranı, milletimizin refah ve saadeti için gecesini gündüzüne katarak misli görülmemiş bitmez ve tükenmez bir gayret ve enerji ile çalışan büyük Türk evlâdı aziz ve sevgili Başvekilimiz Adnan Menderes’in çizdiği nurlu yolda bütün kuvvet ve azmiyle yürüyen ve bunu büyük misafirimizin kazamıza teşriflerinde gösterdikleri içten gelen coşkun sevgi gösterileriyle teyid eden Kaman ve halkımıza karşı daima yüksek himmet, alâka ve müzaheretlerini esirgemeyen muhterem ve aziz Başvekilimiz Sayın ADNAN MENDERES’E KAMAN FAHRÎ HEMŞEHRİLİĞİ PÂYESİ verilmesini ve yüksek meclisimizin bu hususta alacağı kararın meclisimiz adına Belediye Reisi Münir Gök tarafından bizzat Başvekilimize takdimini arz ve teklif ederim.
Teklif oya konuldu, alkışlarla ve bütün azaların ittifakıyla kabul edildi.”
Belediye Reisi Münir Gök
M. Kâtip Arap Göçmen
M. Kâtip Lâtif Bektaş

BÖLÜKBAŞI CEZAEVİNDE İKEN VEKİL SEÇİLDİ

Osman Bölükbaşı 1957′de TBMM’ye hakaretten tutuklanmış. Kırşehir, Haziran 1957‘de yeniden, eski ilçeleri elinden alınmış, il durumuna getirilmişti. Bölükbaşı; Ekim 1957 Genel Seçimleri’nde Cumhuriyetçi Millet Partisi‘nden seçilen milletvekilinin arasında yer aldı. Bu seçimin sonuçları Kırşehir’de şöyleydi;

1.Dönem Kırşehir Milletvekilleri (27 Ekim 1957) :

Kayıtlı Seçmen Sayısı: 74.182

Katılma Oranı               : %82,1

Partiler Aldığı Oy Oy Yüzdesi Milletvekili Sayısı
CHP 6.973 11.5
CMP 38.022 63.1 4
DP 15.460 25.4

Kazananlar: Osman Bölükbaşı(CMP), Osman Canatan(CMP), Hayri Çopuroğlu(CMP), Fazıl Yalçın(CMP).

ANKARA MERKEZ CEZAEVİ 10. KOĞUŞU’NDA MAHKÛMLARIN ÖNÜNDE MİLLETVEKİLİ YEMİNİ

Bölükbaşı; Seçim günü hapiste olduğu için milletvekili yeminini Ankara Merkez Cezaevi 10. Koğuşu’nda mahkûmların önünde yaptı.

Sonradan Osman Bölükbaşı bu konuda anılarını Kırşehirli gazeteci Şevket Güner’e şöyle anlatacaktı:

Gazeteci Şevket Güner ve Osman Bölükbaşı

“Demokrat Parti hiçbir suçumun olmamasına rağmen eleştirilerime tahammül göstermediği için Meclis’in manevi şahsiyetine tahkir suçlamasıyla beni cezaevine koydu. Partime de kapatma davası açtı. Beni cezaevinde ilk ziyaret eden CHP Genel Başkanı İsmet Paşa olmuştu. İsmet Paşa’yla cezaevinde yarım saat baş başa görüştük. Beni yargılatmak için bütün Türkiye’de görev yapan hakim ve savcıları incelemişler Manisa’nın Nazilli ilçesinde görev yapan Kırşehirli Nazım Baytok adındaki genç bir hakime beni yargılattırmaya başladılar. Beni yargılayan hakimi Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı yaptılar. Hakim’e dedim ki ‘Ey Memleketin gafil evladı benim suçumu söyle, beni hangi suçtan, hangi maddeden yargılayacaksan ondan sonra yargıla. Beni bir Kırşehirli’ye, bir Kırşehirli Hakime yargılattırmak istiyorlar. Bu sözlerimden sonra hakim de ‘görülen lüzum üzerine’ diyerek görevinden ve mesleğinden istifa ederek Ankara’dan İstanbul’a göçtü. Partimin kapatma davası da bu arada devam ediyordu.  27 Ekim 1957 tarihinde seçimler yapıldı. Kırşehirliler beni cezaevinden çıkarmak ve Meclis’e taşımak için çok büyük mücadele ettiler ve başardılar. Benimle birlikte Osman Canatan, Hayri Çopuroğlu, Fazıl Yalçın, yüzde 63.1 oranında oyla Milletvekili seçildiler.  Ben de cezaevinde iken yeniden milletvekili seçildim. 1 Kasım 1957 günü yemin töreni için toplanan Meclis’te sıra Kırşehir’e geldiğinde Meclis Başkanı Refik Koraltan benim ismimi okutmadı, atladı. CHP’liler ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partililer itiraz ettiler. Benim de seçildiğimi, yemin etmem gerektiğini söylediler. Meclis Başkanı Koraltan daha sonra ismimi okudu, kürsüye davet etti, ben cezaevinde olduğum için yemin edememiştim. Ben de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde geniş bir alanda, yüzlerce mahkûmun karşısında büyük bir masanın üzerine Türk Bayrağımızı serdim, karşıma Büyük Atatürk’ün Büstünü koydum, sağ elimin altına Kur’anı Kerim’i koyarak, ‘Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayas ay a sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim’ diyerek yemini ettim. Bütün mahkûmlar gözyaşlarına boğulup ağlamışlardı. Yemin töreninden bir ay sonra 30 Kasım 1957 günü cezaevinden tahliye edildim ve doğruca soluğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde aldım, burada da yemin ettim. Bütün Meclis yeminimi pür dikkat dinledi ve beni ayakta alkışladılar. Biz de demokrasinin her şeyiyle oturtulmasını, hizmetlerin adil olarak yapılmasını, büyük Atatürk’ün hayali olan demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgesinde kalkınmış, müreffeh bir Türkiye olmasını haykırıyorduk. Ancak buna Demokrat Parti’nin tahammülü yoktu. Yani bu konuda biz kaybetmedik. Halka baskı ve zulüm uygulayan Demokrat Parti kaybetmişti. Eleştirilere tahammülü olmayanların böylesi görevlere gelmemesi gerektiğini hep söylerim.”

  HACI MEHMET GÜLTEN ANLATIYOR…

Hacı Mehmet GÜLTEN

Kırşehir‘in sayılı ve eski tüccarlarından, Kırşehir’de uzun yıllar Ford Bayiliği yapan Kırşehirspor’un başkanlığı görevinde de bulunan,97 yaşında iken 2017 yılı Ocak ayında vefat eden, Hacı Mehmet Gülten Kırşehir’in ilçe yapıldıktan sonra düştüğü durumu şöyle anlatıyordu:

“Celal Bayar ve Adnan Menderes ele ele verip Kırşehir’ i ilçe yapınca, haliyle Vali gitti bir Kaymakam geldi.

Vilayetken ilçe yapılan Kırşehir’e gönderdikleri ilk Kaymakam, subaylıktan gelme Hilmi Dağcıoğlu adında biriydi.  

 “KIRŞEHİRLİLERİ DEMOKRAT PARTİYE MEYLETTİRİRSEN SENİ VALİ YAPARIZ.”

Kırşehir’in ilçe yapıldığında her ne kadar Ankara Milletvekili olsa da aslı Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesi nüfusuna kayıtlı hemşehrimiz Osman Şevki Çiçekdağ’ da Demokrat Parti’nin Adalet Bakanı’ydı. Bu Yüzden ‘memleketini savunmadı’ diye hepimiz çok kırgın ve kızgındık kendisine. İşte bu Osman Şevki Çiçekdağ,  Kaymakam Hilmi Dağcıoğlu’na, ‘Kırşehirlileri Demokrat partiye meylettirirsen seni Vali yaparız’ demiş.

“EVDE KALMIŞ KIZ GİBİ KENDİNİ İKTİDARA SEVDİRMEYE ÇALIŞIYORSUN.”

Bazı Demokrat Partililerin kendisiyle işbirliği yaptığı  bir meşhur “Komiser Muavini Muammer” vardı ve Millet Partililere, Halk Partililere ve halka bir hayli eziyet etti. Hatta bir kısım Halk Partilileri karakollara çağırttırıp eziyet ettiler gözaltına aldılar. Kırşehirliler Demokrat Partiye doğru kanalize edilmeye çalışıldı. Bu zulüm Bölükbaşı ya iletilmişti. Bölükbaşı bir gün, şehirde özellikle karşılaştığı bu Komiser Muavini Muammer’e ; “Evde kalmış kız gibi kendini iktidara sevdirmeye çalışıyorsun.” diye yüksek sesle çıkıştı.

“KIRŞEHİR HÜKÜMET KONAĞININ VALİLİK EŞYALARI, NEVŞEHİR’E TAŞINDI”

Tabi Kırşehir’in ilçe olması insanları gerek ekonomik anlamda gerekse psikolojik anlamda çok etkiledi. Kırşehir’den göç etmeye başlayan bir kesim oluştu. Ekonomi ve ticaret bozuldu. Esnaflar bu durumdan çok rahatsızlık yaşadılar.1954 yılında şimdiki stadyumun olduğu boşluk meydanda 8-10 bin kişi toplandı. Konuşmalar yapıldı, insanlar hüngür hüngür ağladı. Hükümet Konağının Valilik eşyaları vilayetimiz haline gelen Nevşehir’e taşınacağını duyurdular. Komiser Yardımcısı Muammer şehir eşrafından bizleri ve kamyoncuları çağırıp, ‘bu eşyaları Nevşehir’e taşıyın’ dediler. Hiçbir Kırşehirli hiçbir eşyanın ucundan tutmadı hiçbir kamyoncumuz taşımaya yanaşmadı.  Başka arabalar bularak eşyaları taşıttılar. Demokrat partiden ve onlara yaranmak için Kırşehirliye yan bakan dışardan getirilip atanan bazı idarecilerden çok çektik.”

AHİ BABA MUSTAFA KARAGÜLLÜ ANLATIYOR:

O Günlerin Canlı Tanığı Ahi Baba Mustafa Karagüllü; Menderes’in Kırşehir İlçe Yapılmadan Önce Kırşehir’e Gelişini, “Kırşehir’in Günışığı” Dergisinde Yayınlandığı Şekliyle Adnan Yılmaz’a Anlatmıştı:

Adnan Yılmaz-Mustafa Karagüllü

Adnan Menderes’in “Demokratik Parti İl kongresinde bulunmak üzere”Kırşehir’e gelişini, gerek Demokrat Parti cephesinde, gerek Millet Partisi cephesinde yaşanan olayları, Kırşehir’de Millet Partili olarak yaptıkları demokrasi mücadelesini Mustafa Karagüllü’den dinliyoruz:

“KIRŞEHİRLİLER MENDERES’İN ARACINA TENEKE BAĞLADI” İŞİ, DEMOKRAT PARTİ YALANIDIR!”

Ahi Baba Mustafa Karagüllü

 

            “Kırşehir’in ilçe yapılmasından önceydi. Adnan Menderes’in Kırşehir’e geleceği duyurulmuştu. Osman Canatan, Millet Partisi Merkez İlçe Yönetim Kurulu’nda görevliydi. Kendisi çok başarılı bir hemşerimizdi. Oturduk, Millet Partisi olarak, Menderes’in gelişini değerlendirdik. Arkadaşlarımızla bu hususu müzakere ederken, söz sırası Osman Canatan’a geldi. Canatan dedi ki; ‘’Sayın Adnan Menderes, Kırşehir’e Başvekil sıfatıyla gelmiyor. Demokrat Parti Kırşehir Teşkilatı’nın kongresine Genel Başkan sıfatıyla geliyor. ‘’

            Nitekim Kırşehir’deki Demokrat Partililer, astıkları pankarta ‘’Hoş geldin Sayın Genel Başkanımız’’ yazdırmışlardı. Adnan Menderes, hakikaten Kırşehir’in bir takım meseleleri için değil, Genel Başkan sıfatıyla, partisinin kongresi için geliyordu. Arkadaşlarımızla müzakerelerde, Menderes’in Kırşehir’e gelişini bu şekilde telakki ettik. Millet Partililer olarak hiçbir taşkınlığa fırsat verilmemesi için gerekli çabaların gösterilmesi kararını aldık.

USTALAR: ‘’PARA VERMEZSENİZ VERMEYİN . BİZ BÖLÜKBAŞI İÇİN ÇALACAĞIZ… ‘’           

Adnan Menderes’in Kırşehir’e geleceğini duyan Osman Bölükbaşı’da,   ‘’Misafirperverliğimize gölge düşürmeyelim ‘’ düşüncesiyle Kırşehir’de bulunmaya karar verdi.

            Kırşehir’de sayıları az olmasına rağmen, çok fanatik Demokrat Partililer vardı. Ayrıca para ve menfaat karşılığı tutulmuş adamlar, Kırşehir’e getirilmiş; kalabalığın içinde ‘’Üç buçuk adamlar’’ diyerek büyük tahrikler yapıyorlardı.

            Menderes Kırşehir’e gelmiş, davul- zurna ile karşılanmıştı. Tam o esnada Bölükbaşı da şimdiki Ahi Stadyumu’nun bulunduğu ‘’Millet Bahçesi’’ denilen yerdeki miting alanına girdi. Çok enteresandır, kalabalığın büyük bir kısmı, Menderes’in çevresini boşaltarak, Osman Bölükbaşı’ya  doğru yürümeye başladı.  Menderes’in yanında davul- zurna çalan ustalar da Bölükbaşı’ya doğru teveccüh eden kalabalığın önüne düştüler. Koyu bir Demokrat Partili olan Haydar’ın Osman, Menderes’in topluluğunu terk eden ustalara        ‘’ Ulan P….ler paranızı pulunuzu biz veriyoruz . Niye oraya gidiyorsunuz?’’ diye avazının çıktığı kadar bağırıyordu. Bizim ustalar da ‘’Para vermezseniz vermeyin. Biz Bölükbaşı’ya gidip ona davul çalacağız’’ dediler.

“MENDERES, BÖLÜKBAŞI’YA  ‘’KOMÜNİST’’ DEYİNCE ORTALIK DAHA DA KARIŞTI…”

Başbakan Adnan Menderes’in Kırşehir Ziyareti

Samimiyetle söylüyorum ki Bölükbaşı miting alanının arka tarafındaydı ve herkesi sükunete davet edecek kadar tarafsız ve saygılıydı.

            Hani ‘’bir deli kuyuya taş atarmış, bin akıllı çıkaramazmış’’ derler ya… ‘’Menderes Kırşehir’e geldiğinde Millet Partililer arabasına teneke bağladılar’’ şeklinde yanlış ve mesnetsiz laflar çıkarıldı. Bugün hayatta olan ve o günleri yaşayan hemşerilerimiz de bilirler ki böyle bir hadise cereyan etmemiştir.

            Adnan Menderes miting alanında çok kızgın konuşuyordu. Daha da ileriye giderek, Kırşehir’in neredeyse yüzde 80 desteğini almış Millet Partililere ve Bölükbaşı’ya dönerek  ‘’Üç buçuk adamlar topluluğu’’ deyiverdi. Ortalıkta buz gibi bir hava esti.  Bir Başbakan, nasıl olur da böyle bir sözü söylerdi?

            O anda bütün gözler Bölükbaşı’ya çevrildi. Bölükbaşı bütün metanetiyle, ‘’Durun sevgili hemşerilerim,  sakin olun. Konuşmaları ben de dinliyorum’’ diye seslendi Fakat Menderes bununla da kalmadı. Bölükbaşı’yı  komünistlikle itham etti.

“MENDERES; KARİKATÜRİSTLER SENİ KADINA BENZETİYORDU, ÇOK HAKLIYMIŞLAR…’’

Burada belirtmekte çok yarar görüyorum. Nedendir bilemiyorum, Bölükbaşı CHP’nin fikriyatına karşı çok katıydı. CHP’ye olduğu gibi, Komünizme karşı da korkunç bir reaksiyonu vardı.

            Menderes, kalabalığı sanki bilerek daha da tahrik ediyordu. Tepkiler büyüdü. Birçok Kırşehirli ‘’ Kimmiş bu Üç buçuk adamlar görsünler bakalım’’ diyerek alanı terk edip, Bölükbaşı’yı omuzlarına aldıkları gibi Kapıcı Camii’nin yanına getirdiler. Buradaki bir kahvehanede yüksek bir yere çıkıp, mikrofonu eline alan Bölükbaşı, Menderes’e şöyle hitap etti.

            ‘’Menderes, Menderes! Bu adamlığa yakışır mı? Böyle geldin böyle gidersin. Zaten bütün karikatüristler, seni kadın kıyafetinde çiziyor. Sen şimdi burada, karikatüristlerin çizdiği kadın tiplerine uyan sözler sarf ettin. Onları teyit eden konuşmalar yaptın. Bana, kendi memleketimde hakaret ettin. Ben, memleketime başvekil gelmiş diye, size ev sahipliği yapmaya gelmiştim. Ne olurdu ‘’Bölükbaşı da lütfettiler mitingimize geldiler. Buyursunlar, onlara da yer var’’ deseydiniz de, böyle küçülmez, karikatüristleri haklı çıkarmazdınız.’’

‘’VATAN CEPHESİ’’NİN MALZEMESİ, TÜMÜYLE İFTİRAYA DAYANIYORDU. GAYRİ SİYASİ, GAYRİ İNSANİYDİ.”

Menderes’in başında bulunduğu Demokrat Parti, her gün kan kaybediyordu. Menderes’in ruh hali çok kötüye gidiyordu. Memleketin her köşesinde hadiseler giderek artıyordu.

Bölükbaşı ‘’Bayar’ın arkasından gitme’’ diye Menderes’i Çok Uyarmıştı…

            Bir de Demokrat Parti İktidarının o meşhur ‘’Vatan Cephesi ‘’ saçmalığını hiç unutamam. Korkunç bir şeydi. Dünyanın hiçbir yerinde, en ilkel devletlerde bile böyle bir siyasi tefrik yapılmamıştı.

            Kırşehir’in falan köyündeki kediyi, filan kasabasındaki atı, eşeği, Vatan Cephesi’ne katıldı’’ diye radyolarda duyuruyorlardı. Devlet radyosunda her gün, ‘’Vatan Cephesi’’ne iltihak edenleri yayınlıyordu . Amaç,  kan kaybeden Demokrat Parti’yi bu tür çığırtkanlıklarla güçlü göstermekti.

‘’VATAN CEPHESİ’’NİN MALZEMESİ, TÜMÜYLE İFTİRAYA DAYANIYORDU. GAYRİ SİYASİ, GAYRİ İNSANİYDİ.”

Adnan Menderes, gerçekten büyük insandır fakat Celal Bayar’ın hakimiyetinden ve baskısından kendisini bir türlü kurtaramadı. ‘’Ben öldükten sonra, isterse tufan kopsun’’ diyen Celal Bayar’ın peşinden gitmemesi için Menderes’i sık sık uyaran Bölükbaşı, sıkıntıların hep Bayar’dan kaynaklandığını düşünüyordu.

            Millet Partisi, kadrolarıyla Türkiye çapında bir ekoldü. Kırşehir’deki Millet Partililer, çok itibarlı kişilerdi. Öyle ki; Kırşehir’e dışarıdan gelen Hakim ve Savcılar dahi onlardan etkilenirdi.

“DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI, KORKUNÇ DERECEDE PARTİZANDI.”

            Millet Partisi’nin Kırşehir’de güçlenmesinde, Demokrat Parti İktidarının gayri ahlaki tutumu büyük faktör olmuştur. Demokrat Parti iktidarı, korkunç derecede partizanlık yapıyordu. Kendi mesleğimle ilgili olduğu için biliyorum. Kooperatif Birlik Kongreleri yapardık, bu Kongrelerimiz bile, hükümet komiserleri marifetiyle yukarıdan iptal ettirilirdi. Bir keresinde kızıp Ankara’ya gittik. Kongremizi neden iptal ettiniz? dedik, onlar da ’Bizim adamlarınız listenizde yok, onun için’ cevabını verdiler.

            Kırşehir’in sorunlarıyla ilgili olarak Demokrat Parti İktidarı döneminde de Ankara’ya giderdik. Karşılaştığımız bakan yada genel müdürler bizim Kırşehirli olduğumuzu öğrenince, ‘’Seçtiğiniz mebusa gidin’’ derlerdi. Oysa onlar bizleri ‘’Ne iyi ettiniz de geldiniz ‘’ diye karşılasalar, belki de bu denli sert muhalefet yapma gereğini duymayacaktık. Politikacılar, bunu bilmezler, hala da bilmiyorlar.

            Bölükbaşı, hiçbir zaman Kırşehir’in milletvekili olmadı. Olmak da istemedi. Ama Türkiye’de demokrasi bilincinin aşılanıp, yerleşmesinde büyük bir rol oynadı. O sadece Kırşehir’in değil, bütün Türkiye’nin sorunlarına yaklaşmak isterdi.

“BAKTIROĞLU EYÜP, 27 MAYIS SABAHI ‘’HÜKÜMET YIKILDI’’ DİYE BAĞIRINCA, ÇARŞI HALKI HÜKÜMET BİNASI YIKILDI SANMIŞTI…”

Bölükbaşı, mütemadiyen seçmenlere bir ‘’oy’’un önemini anlatırdı. ‘’Bir oy hükümet kurdurur, hükümet düşürür’’ derdi. Bizler ilk zamanlar ‘’Nasıl olur da bir oy hükümet kurar, hükümet düşürür diye merak ederdik. ‘’Bir oyunuzla kurulan hükümet, devletin kaderini tayin eder.Onun için oyunuz, izzetiniz, iffetinizdir’’ diye konuşan Bölükbaşı, daha da anlamayanlar çıkarsa, ‘’Açıkça söyleyeyim, oyunuz donunuzun uçkurudur’’ şeklinde izah ederdi.

            27 Mayıs 1960’ta ihtilal oldu. Baktıroğlu Eyüp, İhtilali radyodan duymuş. Tabii o zaman televizyon yoktu. Eyüp, ‘’Hükümet devrildi, Hükümet yıkıldı’’ diye bas bas bağırıyordu. Bizde çarşıdaydık.  Sandık ki, şimdi Kız Meslek Lisesi’nin bulunduğu yerdeki Hükümet Konağı uçtu, devrildi. Çünkü, o güne kadar, hükümetin nasıl düştüğünü bilmiyorduk.

 1960 İhtilali, Demokrat Parti İktidarına karşı yapılmıştı. Samimiyetle ifade edeyim ki;
Bölükbaşı, Demokrat Partililerden çok çekmesine rağmen, kat’i surette onlara karşı kin gütmedi. İhtilali takip eden günlerde, bana telefon ederek şöyle dedi:

‘’Sayın Karagüllü, suret’ikat’iyede taşkınlık göstermeyiniz. Fevri hareketleri engelleyiniz.’’

(Söz konusu Ahi Baba Mustafa Karagüllü‘nün bu açıklamaları kendisiyle yaptığım röportajdan alınmış olup, sağlığında, aylık olarak Mehmet Atılgan‘la birlikte  yayınladığımız  “Kırşehir’in Günışığı” dergisinde de yer almıştır.)

 

 

Kırşehir’in İlçe yapılmadan önce, 1952 tarihli Vilayet haritası.

 

1907 yılında Ankara Vilayeti Kırşehir sancağının merkez ilçe ile Keskin, Avanos, Mecidiye ( Çiçekdağı) toplam köyler dahil nüfusu 171.727’dir. Osmanlı devlet yönetimi altında uzun yıllar Karaman eyaletinin bir livası olan Kırşehir’in 1867 vilayetnamesine göre Konya vilayetinin Niğde sancağına bağlı kaza olduğu, 1877 devlet salnamesine göre de sancak bulunup Konya vilayetinden alınarak Ankara vilayetine bağlandığı görülmektedir. Bu dönemde Ankara’ya bağlı bir sancak olan Kırşehir’e kazalar olarak Avanos, Keskin, Mecidiye, Mucur ve Hacıbektaş da nahiye olarak bağlı kalmıştır. 1921 yılında mutasarrıflık olan Kırşehir 1924’de yürürlüğe giren 491 sayılı “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu”uyla vilayet yapılmış, Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur ilçeleri bağlanmıştır 1944’de Kaman’ın da ilçe olarak Kırşehir’e bağlanmasıyla Kırşehir’e bağlı ilçe sayısı beşe çıkmıştır. Kırşehir 30 Haziran 1954’de 6429 sayılı bir yasa ile Demokrat Parti iktidarının “siyasal ceza”sına muhatap olarak ilçe yapılmış, aynı yasayla ilçe iken il yapılan Nevşehir’e bağlanmış, eski ilçelerinden Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Mucur ve Avanos’da Kırşehir’le birlikte Nevşehir ’e bağlanmıştır 1 Temmuz 1957’de Kırşehir’lilerin böylesi bir haksızlığın düzeltilmesi için gösterdiği çabalar sonucu ve CHP gurubunun ve İsmet İnönü’nün desteği ile yeniden il yapılan Kırşehir eski ilçelerinden Avanos, Hacıbektaş ve Kozaklı’yı kaybetmiştir. 12 Haziran 1957 tarihinde çıkartılan 7001 sayılı kanunla yeniden il yapılan Kırşehir’in, tarihsel kültürel olarak adeta et-tırnak olduğu Hacıbektaş ve Kapadokya ile arasına fiilen suni bir sınır çizilmiştir.(Adnan Yılmaz. Küçük Asya’nın KIR-ŞEHRİ. Kırşehir Belediyesi Kültür-Tarıh Yayınları Serisi.No 1)

Adnan YILMAZ